“O kadar güzel kokuyordu ki uyandım.”
Mutfak kapısından bana bakan Seungmin'i süzdüm. Yeni uyandığı için saçları darmadağındı ve önceki akşam ona daha rahat uyuması için verdiğim şortun bir bacağı yukarı sıyrılmıştı. Bir insanın her sabah bu kadar mükemmel görünmesi mümkün olamazdı.
“Patates kızarttım alt tarafı.”
Yanıma yürüyüp tezgaha yaslandı ve kızartmalardan birini alıp ağzına attı. “Bugün ne yapıyoruz?”
Doğradığım domates ve salatalıkların olduğu tabakla patates tabağını birer elime aldım. “İkimiz için plan yapamadım. Okula gidip alt sınıfların antrenmanında bulunmam gerekiyor. İstersen gelebilirsin. Ama öğleye kadar boşum, bunu da değerlendir.”
Aslında onunla plan yapmayı çok istemiştim ancak bir kez daha alt sınıfların antrenmanını Moonbin'e kitleyemezdim. Önceki gün de onları yalnız bırakmıştım, mecburen gidecektim. Sabahtan beri de Chan'la buluşursa diye içim içimi kemiriyordu.
“Ha, anladım.”
Salona geldiğimde tabakları masaya bıraktım ve Seungmin için bir bardağa portakal suyu doldurdum. “Sen ne düşünüyorsun? Ne yapacaksın?”
Seungmin geçip oturdu. “Bence 24 saat için bana yeterince maruz kaldın. Kahvaltıdan sonra giderim diye düşünüyorum.”
“İşin mi var?”
“Yok ama belki dışarı çıkarım.”
Doğrudan sormam gerektiğini düşünmeye başlamıştım. Yine de yapmak istemiyordum. “Antrenman bitince yanına gelebilirim.”
“Benimle ilgilenmek zorunda değilsin, Minho. Şu an iyiyim. Gerçekten iyiyim.”
Ben yokken Chan'la konuşma ihtimali beni delirtiyordu. Oldukça sağlıksız bir hareket olduğunu biliyordum ancak hâlâ yalnız kalmasını istemiyordum.
“Peki akşam buluşsak?”
Telefonu çaldığında cevap veremedi ve ekrana bakar bakmaz aramayı cevapladı. “Efendim? Evet, ayrıldık. Hayır, iyiyim. Sorun yok, ben istedim zaten. Cidden sorun yok. Gerçekten. Yemin ederim. Evet boyalarım üzerine de yemin ederim. Artık uzatmasan mı? Minho'nun evindeyim. Çok uzak değil, benim eve yakın. Kaçta? Daha yeni kahvaltı yapıyorum, Hyunjin.” İsmi duyunca rahatladım. Seungmin konuşmak için birkaç saniye bekledi. “Tamam. Bir saate gelirim o zaman.”
Telefondan karşı tarafın konuşmaya devam ettiğini gösteren sesler cızırtıyla gelmeye devam ediyorken Seungmin yüzünü buruşturdu ve telefonu Hyunjin'in yüzüne kapattı. “An itibariyle kapıldım.”
Başımı iki yana salladım. “Sorun değil. Yalnız kalmayacak olmana sevindim.”
Ağzına bir şeyler attı ve dalgınlıkla masaya baktı. “Yalnız kalsam da sorun olacağını sanmıyorum. Bu sabah kalkınca dünden daha iyi hissettiğimi fark ettim. Chan tekrar mesaj atana kadar kafam rahat sanırım. Bugün daha dolu hissediyorum, boşluk hissi biraz daha az.”
“O halde Chan'la buluşmak da istemiyorsun?” Sonunda kendimi tutamamıştım.
Seungmin gözlerini bana çevirdi. “Neden isteyeyim ki? Ayrıldık ve bitti. Bir daha konuşmayacağız.”
Ne diyeceğimi bilemedim. Kararlı olmasını umuyordum.
Bir süre sessiz kaldığımızda, “Film de ne kötüydü...” dedi Seungmin.
Güldüm. “Anladık, çok kötü film zevkim var.”
“Daha önce izlemediysen bir şey diyemem.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Treat You Better ;; 2Min
FanfictionSeungmin'e yardımcı olmak, artık Minho'ya zor geliyordu. 🌼 @wintrvante 'ye ithaf edilmiştir. | 2022 Eylül