• 5

197 22 4
                                    

"Merhaba," diyerek elini uzatan kıza gülümsedim. Elini tutmak istememiştim. Changbin güldüğü halde çattığı kaşlarıyla kızı işaret edince mecburen tokalaştım. “Ben Julia.” diye devam etti kız. “Genelde kısaltarak Lia derler.”

“Memnun oldum.” Olmamıştım. Hayatıma yeni insanlar aldıkça sorunlarım da artıyordu çünkü karşımdakinin dertlerini kendi derdim olarak görmekten kurtulamıyordum.

“Sahilde yürüyelim mi o zaman?” diye sordu Changbin. Ryujin'in tam yanında duruyordu ama ikisiyle ilgili tam olarak adını koyamadığım bir şey beni rahatsız ediyordu. Pek doğru görünmüyorlardı.

“Çok güzel bir fikir.” diyerek atladı Lia. Hep birlikte yürümeye başladık.

“Antrenmanların nasıl gidiyor Minho?” Ryujin'in sesi diğer öğrenciler gibi öylesine sorduğunu değil, gerçekten ilgilenerek sorduğunu belli ediyordu. Beni biraz da olsun rahatlattığını hissettim.

“Yorucu. Bir yandan kendim hazırlanıyorum ve bir yandan alt dönemleri eğitiyorum.”

“Şu an burada olman bile bir kıyakmış gibi geldi.”

Başımı salladım. “Programı sıkı tutmaya çalışıyorum.”

“Çalışma düzenin nasıl?”

“Genelde okuldan sonra en az iki saat çalışıyorum. Haftada iki gün alt dönem dersleri var. Hafta sonları da okulda olmasam bile koşuya çıkıyorum ve en azından hız kazanmak için çalışma yapıyorum.”

“Özel hayatına ayıracak vaktin yok yani?”

Göz ucuyla onu süzdüm. “Şu an ihtiyacım yok.”

“O işler hiç belli olmaz, Minho.”

Basıp gitmemek için zor duruyordum ancak Changbin'e bir defa söz vermiştim bile. Sorusu rahatsız etmişti. Daha yeni tanışmışken bunlardan konuşmak istemesi hoşuma gitmemişti.

“Eee, Lia?” diyerek Lia'ya döndüm. Sonuçta Changbin'in beni çağırma sebebi bu kızdı. “Sen genel olarak neler yapıyorsun?”

“Genelde sıradan bir öğrenci ne yaparsa.”

Ciddi konuşup konuşmadığını anlamak için yüzüne baktım. Pek ilgiliymiş gibi durmuyordu. Ryujin de onu buraya zorla getirmiş olmalıydı ancak az önceki hareketlerini düşündüğümde bu fikir pek mantıklı gelmemişti.

Sonra gözüm Lia'nın arkasına takıldı, otobüs durağında beklerken arkasına yaslanmış olan Seungmin'e.

Changbin ve Lia'nın konuşma sesleri arka planımı doldururken adımlarım giderek yavaşladı. Çıkışta Chan'la muhtemelen kavga ettiklerini biliyordum. Benden başka konuşacak birisi olmayabilir miydi? Yeterince hüzne boğulmuş duruyordu zaten. Eğer bir çizgi film karakteri olsaydı kafasının üzerinde gri karalamalarla dolu hayali bir baloncuk resmedilirdi. Onu bu şekilde bırakıp gitmenin doğru olup olmayacağını düşündüm.

Başını hafifçe çevirdi ve göz göze geldik.

Sanki beklediğim davet buymuş gibi yanımdakilere baktım. “Lafını kestiğim için çok özür dilerim.” dedim Lia'ya doğru. Ryujin'in dik dik bana baktığını da o an fark ettim. “Ufak bir işim var. Size yarım saat sonra katılsam nasıl olur?”

Changbin neler olduğunu sorarcasına kaş göz etti. Ona jest ve mimiklerle Seungmin'i anlatamayacağım için bir şey söylemedim.

Onlardan ayrıldıktan sonra hızlı hızlı yürüyerek durağa vardım. Seungmin ben gelene dek arkama bakmaya devam etmişti. Yanına ulaştığımda temkinliydim.

“Sarılmamı ister misin yoksa henüz o kadar samimi olmadığımızı mı düşünüyorsun?”

Derin bir nefes aldı ve baygın bakışlarıyla konuştu. “Kaburgalarımı kıracağının garantisini verebilir misin?”

Omuz silktim. “Elimden geleni yaparım.”

Gülümsememiş olsa bile dudağının kenarı hareketlenince öne atıldım ve onu da kendime çektim. Benden birkaç santim kısaydı zaten, kafasına sarılmam ve onun da belimi sarmalaması pek de zor olmamıştı.

“Sorun ne?” dedim nihayet geri çekildiğimde.

“Ayrıldık.”

Gözlerim ister istemez büyüdü. “Nasıl yani?”

“İki insan ilişkisini nasıl sonlandırıyorsa aynısını yaptık.”

“Ama neden?”

Gözlerini kaçırdı. “Ben çok kırıldım, Minho. Devam edebileceğimi sanmıyordum. Sürekli tekrar ediyorduk. Daha fazlasına gerek olmadığına karar verdim. Bu yüzden ayrılmak istedim.”

“Peki bunlar olurken Chan hiçbir şey söylemedi mi?”

“Boş boş konuştu açıkçası. Ben onun yerine bizi kurtaracak daha iyi bir konuşma yapabilirdim.”

“Seungmin,” dedim sıkıntım sesime yansırken. “Çok üzüldüm.”

Dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı. Ağlamak üzereymiş gibi duruyordu ancak kendini gerçekten iyi tutuyordu.

“Sen ne yapıyorsun?” diye sordu ve kafasıyla az önce geldiğim yönü işaret etti.

“En yakın arkadaşım Changbin bir kızla vakit geçirebilmek için çifte randevuya çıkmak istedi ama kızların bunun bir çifte randevu olduğunu bildiklerinden emin değilim.”

“Kulağa eğlenceli geliyor.”

“Ne olur beni öldür.”

“Başımı yakarsın. Ayrıca, çoktan kısa saçlı kızın babasını öldürmüşe benziyorsun.”

Kaşlarımı çattım. “Derken?”

“Sen buraya gelirken diğer ikisi yürümeye devam ettiyse de kısa saçlı olan büyük bir öfkeyle sana bakıyordu. Dürüst olayım, kavga çıkmasından korktum.”

“Adı Ryujin. Changbin'in konuştuğu kız o ve belki yanlarından ayrılıp Lia'yı üçüncü teker olarak bırakmama sinirlenmiştir.”

“Sinirli olduğunu sanmıyorum. Çileden çıkma evresine daha yakın olduğunu söylemeyi tercih ederim.” Söylediklerine inanmakta güçlük çeksem de bir şey diyemedim. Seungmin yerdeki çantasını omzuna taktı. “Daha fazla bekleme. Otobüsüm geldi. Diğerlerinin yanına dönmelisin.”

“Seni bu keyifle baş başa bırakamam.”

“Eğlencemi bozuyorsun, Minho.”

“Kafanı dağıtacak bir şeyler yapabiliriz.”

“Teşekkür ederim ama zaten planlanmış bir aktivitenin ortasındayken onları ekersen bir gün beni de ekebileceğini düşünürüm.”

“En azından akşam buluşalım. Sana işim bitince yazarım.”

Otobüsün kapısına ilerledi. “Biraz yalnız kalmak istiyorum sadece. Sonra sana söz, tatlı da ısmarlamana izin vereceğim.”

İstediğimi elde etmiş olamasam da bu yeterliydi. “Canını sıkma, Seungmin. Sen yeterince iyi bir insansın.”

Gülümsedi. “Sen de öyle. Yine de tatlıdan sonra yetmediğini düşünüp beni öpmeye çalışırsan fikrim değişebilir.”

Ben şok içinde ona bakakalmışken o omuz silkti ve otobüse bindi.

(ó㉨ò)

20.3

bundan sonra söz gelecek bölüm

Treat You Better ;; 2MinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin