Yapamayacaktım.
Seungmin öyle güzel duruyordu ki ona açılmam halinde benden kaçmasından çok korkuyordum. Zaten onun evinde olduğumuz için kaçma şansı da pek yoktu ancak evine girdiğim ilk saniyeden sanki tüm fikrim değişmişti. Şu an bana neden tabloyu almak için antrenmanımı ekip geldiğimi sorsa hiçbir şey diyemezdim.
Seungmin kapıyı kapatmasının ardından beni eliyle yönlendirdi. Salon olduğunu düşündüğüm odaya yürümeye başladım.
Dikkatimi çeken en büyük şey, bütün duvarlarda fotoğraflar oluşuydu. Seungmin'in mutfak olduğunu tahmin ettiğim odaya yürümesini izlerken durdum ve koridor duvarındaki fotoğraflara baktım. Büyük bir teras gibi bir yerde anne ve babası olduğu belli olan iki kişiyle masada oturan Seungmin'i inceledim. Seungmin'in görünüşünden fotoğrafın geçen yazdan kalma olduğunu düşündüm. Oldukça mutlu duruyordu.
Salona doğru ilerledim. Kırmızı yoğunluğundan dolayı bir başka çerçevenin önündeydim. Seungmin daha çocuksuydu, 10'lu yaşlarına yeni girmiş olabilirdi. Bulunduğu yer bir okul sahnesine benziyordu, çilek kostümü içindeydi ve yanında birkaç tane daha kırmızı meyve rolünde çocuk vardı. Seungmin kahkaha atıyor olmalıydı.
Salon kapısından geçtim. Baştan aşağı her yer, ciddi anlamda sadeliğe meydan okuyordu. Koltuklar açık maviydi ve ortalarında duran orta boyutlu sehpa birkaç ton daha açıktı. Televizyonun bulunduğu ünite koltukların rengine yakışacak bir pastel sarıya boyanmıştı, küçük çiçekler ve biblolarla süslenmişti. Köşedeki büyük kitaplık lacivertin en dikkat çekici tonlarındaydı ve her rafta kitapların önünde figürlerle doluydu. Kitaplığın en tepesinden aşağı örgü bir sarmaşık sarkıyordu, kitaplığın yanındaki ayaklı lambaya dolanmıştı. Yerdeki halılar renk patlaması gibiydi, duvarlardaki çerçevelerin hepsi farklı renklerdeydi. Bu kadar rengin içinde gözlerimin yorulmamış olması ise inanılmazdı. Bütün düzen öyle bir yapılmıştı ki Seungmin'in neden bu kadar hayal gücü geniş bir insan olduğunu anlayabiliyordum.
"Sizdeyken sürekli kahve içiyoruz diye kahve yaptım." dedi Seungmin elinde iki kupayla belirdiğinde.
İki elimle uzattığı kupayı aldım. Parmak uçlarımız buluşunca ellerinden ufak bir elektrik yayıldı.
"Seni hiç beklemiyordum, Minho. Otursana." Benimle beraber koltuğa geçti. L koltuğun dik eksenlerinde oturuyorduk.
Ona aniden açılmamak için zor duruyordum. Konuşursam kendimi tutamazdım. Mesela tam şu an yüzüne karşı onu ne kadar sevdiğimi söyleyebilirdim ancak tutulup kalmış gibiydim. Buraya gelirken yaşadığım özgüven patlaması saniyeler geçtikçe sönüyordu.
"Eve geldiğimi nasıl öğrendin?" diye sordu Seungmin dikkatle yüzüme bakarken.
"Hyunjin..." dedim ve durdum. Ona bir söz vermiştim, lafı çevirdim. "Seninle konuşmak için sınıfına geldim ama yoktun. Hyunjin de bana eve gittiğini söyledi."
Seungmin güldü. "Benimle konuşmak için mi evime geldin?"
Dudağımı dişledim. "Tabloyu almak için geldim." Çok saçma davranıyordum. Kendi kendimi boğazlamam lazımdı.
Seungmin'in gülüşü genişledi. Kupasını sehpaya bıraktı. "Hiçbir şey anlamadım, Minho. Bana düzgünce anlat. Benimle konuşmak için mi geldin yoksa tabloyu almak için mi?"
"İkisi de." dedim gerilerek.
"Pekâlâ, ne konuşacağız? Buraya kadar geldiğine göre önemli olmalı."
Yutkundum. Ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Seçeneklerimi gözden geçirdim ve o an için en uygun gelen şeyde karar kıldım. "Babam maçıma gelmeyeceğini söyledi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Treat You Better ;; 2Min
FanfictionSeungmin'e yardımcı olmak, artık Minho'ya zor geliyordu. 🌼 @wintrvante 'ye ithaf edilmiştir. | 2022 Eylül