• 8

162 22 28
                                    

“Fazla beklettim mi?”

Seungmin kafasını telefonda kaldırıp yaslandığı duvardan çekildi. “Çok değil. Ayrıca önemli de değil.”

Yürümemiz için ufak bir işaret verirken açıkladım. “Takıma bugün kendi başlarına çalışmalarını çünkü işim olduğunu söyledim. Birkaç hareket de göstermem gerekti. Yoksa bekletmezdim.”

“Sen çok seviyorsun bu sporu, değil mi Minho?”

Başımla onayladım. “Sanırım hayatımda en çok sevdiğim şey bu.”

“O kadar mı?”

“Seungmin, sana nasıl açıklayabilirim biliyor musun? Eğer maçım varsa hazırlık aşamasında kimseyle konuşmayacak kadar ciddiye alıyorum bu işi.”

“Hiç kimseyle mi?”

“Evet. Changbin benim maçlarıma gelmeyi sevmez. Onun yüzüne bakmamam hoşuna gitmiyormuş. İlk birkaç defa bunu yaptığımda benimle bir iki gün konuşmadığı oldu. Genelde maçlarıma arkadaşlarımı da davet etmem. Birilerini kırmak istemiyorum. Ama başkalarını öne koyamadığım tek konu da bu işte; tenis. Benim için her şeyden daha önemli.”

“Ve bugün benim için antrenmanını ekiyorsun.”

Adımlarım birbirine dolanmak üzereydi. Bir şey diyemedim.

Seungmin birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra “Changbin de mi arkadaşındı?” diye sordu. Konuyu değiştirmesi ortamı bir tık yumuşatmıştı ve bunun için minnettardım.

“En yakın arkadaşım. Ona asla onun kadar iyi bir arkadaş olamıyorum ama...”

“Böyle düşünmemelisin.”

Omuz silktim. “Doğruya doğru. Changbin bana sinirlense veya onu üzsem bile asla üzerime gitmez. Benden kat kat daha iyi bir arkadaş olduğu kesin.”

“Minho.” Seungmin hızlı bir hamleyle karşıma geçip durduktan sonra omuzlarımı tuttu ve ciddiyetle yüzüme baktı. “Az önce hayatındaki en önem verdiğin şeyi ektiğini söyledin, sırf ben biraz daha mutlu olayım diye. Seninle muhtemelen Changbin'le olduğun kadar yakın değiliz bile ama benim için yaptığın şeye bak. Changbin'in senin yanındayken çok mutlu olduğuna eminim.”

Yakınlığından dolayı konuşurken nefesi yüzüme çarpmıştı.

Nefes almaya çalıştım. Bu hayra alamet olamazdı.

Seungmin yalnızca üç saniye için o şekilde kalmıştı ama benim için saatler geçmiş gibiydi ve kulaklarım uğulduyordu. Omuzlarımı bırakmasını istiyordum, aksi takdirde kalp atışımı hissedebilme riski vardı. Bütün bunlar yeterince kötüyken, kafamda dönen tek şey Changbin'in haklı olabilme düşüncesiydi.

Daha önce Changbin'in veya bir başkasının yanında zaman bu kadar keskin bir şekilde durmamıştı.

Ben takılı kalmışken odak noktam Seungmin'in yüzünden yavaşça geriye kaydı ve az ileride bizi izleyen tanıdık bedeni yakaladım. Chan gerginlikle bana bakıyordu.

Seungmin hiçbir şey olmamış gibi ellerini üzerimden çekti ve üzerimdeki elektriklenme bana yapışıp kaldı. Toprağa falan basmayı diledim.

“Umarım artık böyle saçma düşüncelere kapılmazsın, Minho.”

Cümleyi kendi zihnimde düzenledim. Umarım kapılmazsın, Minho.

“Seungmin.”

Ben adını söylediğimde henüz yeni adımlamaya başlamıştı. Durup arkasını döndü ve beklentiyle yüzüme baktı. “Efendim?”

Treat You Better ;; 2MinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin