• 20

117 21 43
                                    

“Seungmin.” Dudaklarının üzerine inledim. Bu onu daha da memnun etmiş gibi alt dudağımı sıkıca kavradı. Az önce ısırdığı yeri bu sefer yumuşakça öpüyor, belli belirsiz emiyordu. Ben ise onun üst dudağını yakalamışken taşırarak öpüyordum. Birkaç saniye içinde öpüşmemiz aynı ritmi tutturabilmişti. Gittikçe daha büyük hamleler yapıyorduk ve sanki ikimizin de amacı bütün ağzımızı birbirimize sunmaktı.

Bu bile bize yetmedi. Karnımın kasılmasını ve vücudumun elektriklenmesini bir kenara bıraktım. İçimdeki sıcaklık gittikçe yükselirken Seungmin'in ensesindeki saçları çekiştirdim. O da ağzımın içine bir inleme bırakırken bu durgunluğunu fırsat bilerek doğruldum ve yana yuvarlarak onun üstüne çıktım. Dilim artık üst damağında dolaşıyordu. Seungmin bundan hoşlanmış gibi gülümseyince dişleri dilimi sıkıştırdı ve biraz geri çekilmeme neden oldu. Bu sefer o sıkıştırdığı dilimi ardı ardına büyük öpücüklere boğuyordu.

Ellerimin tişörtünün altına soktum ve karnına dokundurarak göğsüne kadar getirdim. Altımda huylanarak kalçasını kaldırdı ve dudaklarımı ağzına daha sert bastırmama neden oldu. Nefes alması için biraz geri çekildim ve yüzüne baktım. Yanakları kızarmıştı ve dudakları pembeden kırmızıya dönmüştü. Göğsü hızla inip kalkarken sabırsızlıkla ona tekrar uzanmamı bekliyordu.

Bu haline gülerek başımı salladığımda saçlarım yüzümün iki yanından ona doğru uzandı. Ben normalde bu kadar uzun olmayan saçlarımla irkilip doğrulurken Seungmin de ayaklandı ve bir elini yanağıma koyup okşadı.

“Neyi bekliyorsun, Minho?” Diğer eliyle saçlarımı kulağımın arkasına götürürken gülümsedi. “Seni bekliyorum, artık bir şey yap.”

“Seungmin,” diye mırıldandım ancak ben devam edemeden saçlarım anında kısaldı. Seungmin'in gözlerindeki yansımamda saç kesimim değişti, yüzümün hatlarım sertleşti ve hızla bir başkasına benzemeye başladım. Dönüşeceğim kişiyi anladığımda telaşla uzaklaşmak istedim ancak başka bir şey oldu. Seungmin okşadığı yanağıma sert bir tokat geçirdi.

Hızla nefes alıp verirken doğrulup gözlerimi açtım. Seungmin yanımda yoktu. Ellerimi saçlarıma dokundurduğumda normal boyutundaydılar. Rüya gördüğümü fark ederek derin bir nefes verdim. Her şey normaldi. Seungmin'in hayatında olan ya da artık olmayan hiç kimseye dönüşmemiştim ve alt taraflarımda büyük bir sızı vardı. Bir elimle gözlerimi kapattım ve başımı bıkkınlıkla yastığa geri koydum.

Öğleden sonra Changbin'in kapısındaki tokmağı vuruyordum. Yanımdaki Jeongin elimi itti ve kendisi kapıyı nazikçe tıktıkladı.

“Nazik ol biraz.” diye uyarı geçtiğinde gözlerimi devirdim.

“Hızlı girin,” diyerek kapıyı açtı Changbin. Kapıda beklemekten hiç hoşlanmadığını söylerdi.

“Ayakkabı kimin?” diye sordum yanından geçerken.

“Ben!” diye seslendi Moonbin içeriden. Sesinin geldiği odaya yürüdüm. Yere yatmış cips yiyordu.

“O kırıntıları teker teker toplayacaksın. Gerekirse sana yeri yalatırım.”

“Kızlar henüz gelmedi mi?” diye sordu Jeongin. Changbin olumsuzca başını salladı. “Güzel. Minho bizimle erkek erkeğe bir konuşma yapmak istediğinden bahsetti.”

“Anlat paşam.” diyerek yerden kalktı Moonbin. “Kulaklarım senindir.”

Koltuktan bir yastık alıp yüzüne fırlattım. “Gevşek gevşek konuşma.”

“N'oldu be sana?”

“Bu sabah sinirleri gerilmiş.” dedi Jeongin.

“Neyin var?” dedi Changbin ve omuzlarıma bastırıp beni koltuğa oturttu. Yanıma da o geçti.

Treat You Better ;; 2MinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin