Sanırım en son beklediğim şey sabah sınıfıma girdiğimde masamın üzerinde hediye paketi görmekti.
Aklıma gelen ilk fikirle gözlerimi kendi sırasında oturmuş, telefonuyla oynayan Moonbin'e çevirdim. Durup dururken hediye almayı severdi. Ancak daha onunla konuşamadan ve hediyemi elime alamadan, "Aç artık." diyen sabırsız sesi ensemde duydum.
Hazırlıksız yakalandığım için hemen arkamı döndüm. Seungmin şirin şirin gülümsüyordu.
"Ne zamandır buradasın?"
"Seninle birlikte sınıfın içinde yürüdüm ama fark edemedin. Ayrıca beğenip beğenmeyeceğini çok merak ediyorum, artık paketi aç. Kibar kibar açman da gerekmiyor, istediğin gibi açabilirsin ve hatta daha hızlı olmak için yırtabilirsin."
Gülümsedim. "Seni ilk defa bu kadar heyecanlı görüyorum. Ayrıca doğum günüm bugün değil, Seungmin."
Omuz silkti. "Önemi var mı?" Gözlerini hediye paketine çevirdiğinde onu daha fazla sabırsızlandırmamak için çok da ağır olmayan sert şeyi elime aldım. Dikdörtgen şeklindeki cismin kenarları kalın ve ortada kalan küçük dikdörtgeni biraz daha ince, daha düzgündü. Pürüzsüzlüğün nedenini merak ederken yaldızlı kağıdı özenle sıyırdım.
Çerçeveyi elime aldığımda gözlerim büyümüştü. "Bu ben miyim?" diye sordum.
Elimde tenis raketiyle beni çizmişti. Üstelik üzerimdeki formayı detaylı bir şekilde, beni ise tam olarak olmam gereken pozisyonda çizmesi gerçekten inanılmazdı.
Seungmin hevesle başını salladı. "Normalde ücretli yapıyorum ama sana hediyem olsun istedim. Merak etme, çok vaktimi almadı. Küçücük resim zaten."
"Bunu bir şeye bakarak mı çizdin?" diye sordum anlam veremeyerek. Çok gerçekçiydi.
"Evet. Bir maçından fotoğraftı."
Bakışlarımı çizimden kaldırdım. "Sen benim bir maçımı mı izledin?"
"Açıkçası hayır. Seni tanıyan ve maçlarına bayılan arkadaşlarım varmış. Telefonundan senin fotoğrafını gösterince birinden aldım."
Seungmin'in ince davranışının yanında onun yaşındaki öğrencilerin de beni desteklediğini bilmek hoşuma gitmişti. İstemsizce sırıttım.
"Çok yeteneklisin, bayıldım."
"Teşekkür ederim." dedi ağzının yettiğince gülerek.
Birden benim teşekkür etmediğim aklıma geldi. "Eğer bugün çıkışta boşsan sana teşekkür için tatlı ısmarlayabilirim."
"Hiç gerek yok, Minho."
"Saçmalama. Hem arkadaşız, değil mi? Vakit de geçirmiş oluruz. Belki çizmen için başka pozlar da verebilirim."
"O zaman senden ücret almam gerekir."
"Ve ben de sonraki ücreti diğer tatlılarla ödeyebilirim."
Seungmin güldü. "O şekilde ödeme kabul etmiyorum."
Keyifle kıkırdadım. "Öpücükle ödeyecek değilim ya, Seungmin."
Birden ne dediğimi fark ettim ve dehşetle büyüyen gözlerimi Seungmin'e çevirdim. Seungmin duymazdan gelmişti.
"Bu hafta müsait değilim. Haftaya belki olabilir."
Anlayışla başımı salladım. Rahatsız edici bir sessizlik olduğunda Seungmin parmaklarını kıtlattı.
"Artık gideyim."
İstemesem de başımı salladım. Pek hoş kaçan bir şey söylediğimi düşünmüyordum ve böyle küçük bir şeyden vicdan azabı çekmem de gerçekten abartı olmalıydı, ki Seungmin'in benim kadar önemsemediği de ortadaydı.
Yine de öğleden sonra konuyu Changbin'e açmadan edemedim. Kafama elini geçirdikten sonra parmaklarıyla saymaya başladı.
"Sevgilisi olan çocuğa 'abartı' bir teşekkür için buluşma teklif ediyorsun. Sevgilisi olan çocuğa onu öpebileceğini ima ediyorsun. Sevgilisi olan çocuğu sevgilisinden kıskanıyorsun. Ayrıca sevgilisi olan çocuk sayesinde erkeklerden hoşlandığını fark edip bunu benden saklıyorsun."
Yüzümü ekşittim. "Abartsaydın... Kıskanmıyorum ve ayrıca hoşlanmıyorum. Az önce bunlara dair bir şey söyledim mi?"
"Minho, iyi misin sen? Daha önce herhangi bir arkadaşını bana böyle hararetli anlattın mı?"
"Bak, şu an sadece beni iyi hissettirmen gerekiyor. Sana böyle konuşman için para ödemiyorum."
"Bana para ödemiyorsun ki."
"Doğru, bu yüzden bir şeyleri bedavaya yapmayı bırak ve beni kötü hissettirecek şekilde konuşmaktan vazgeç."
Changbin neyle sınandığını sorguluyormuş gibi yüzünü benden başka tarafa çevirdi. Ardından tekrar bana dönerek "Seninkilerin bundan haberi var mı?" diye sordu.
"Hayır. En yakın arkadaşım sensin, onlar değil."
"Çocuğu önce onlarla tanıştırmayı biliyorsun ama."
Keyifsizce arkama yaslandım. "Ne yapacağımı bilmiyorum."
"Ben sana söyleyeyim. İki kelime: Uzak dur, Minho. Aralarına girme. Belli ki Chan'la mutlu."
"Changbin, aralarına girmek gibi bir derdim yok. Seungmin'den hoşlanmıyorum. Şu an sadece beni yanlış anlamış olabileceği yüzünden kafam karışık."
Yüzüme eğilip görüş açıma indi. "Hoşlanmadığına emin misin?"
Düşünmeden cevapladım. "Evet, eminim."
"Güzel. Çıkışta da işin olmadığına göre benimle çifte randevuya gelebilirsin."
Kaşlarımı çattım. "Kimle?"
"Ryujin diye bir kızla tanıştım. Birkaç gündür konuşuyoruz ve sinemaya gideceğiz. Arkadaşı da gelecek yanında."
"İstemiyorum."
"Minho, benim için yap. Yanındaki kızı tanımıyorum ama iyi biri olduğunu söyledi. Gerçekten diğer kızı çok övdü. Ryujin ile vakit geçirmeme yardım et."
"İlgi duymadığım biriyle nasıl konuşayım?"
"Hay anasını, kızla tanışmadın bile."
Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Pekâlâ, her neyse. Gelirim. Sinemada zaten film izlemekten konuşmayız."
Changbin omzuma vurdu. "Sen tam olarak kralsın."
"Yalakalık yapma."
Zil sesini duyduğumuzda ayaklandık. Bahçeden binaya girerken kapının yanında duran Seungmin'le Chan'ı fark ettim.
Chan'ın Seungmin'e bir şey söylemesinin ardından Seungmin omzunda duran Chan'ın elini itti ve hırsla yürümeye başladı. Bir an başını kaldırdığında göz göze gelsek de yüzünü çevirdi ve yürümeye devam etti. Chan ise kollarını göğsünde kavuşturup arkasındaki duvara yaslandı. Seungmin'in peşinden gitmedi.
Birkaç saniye için ayrılmalarını diledim. Hiç iyiye gidiyor gibi görünmüyorlardı. Sonra ise benim karışabileceğim bir şey olmadığını düşünerek daha fazla umursamaktan vazgeçtim.
(ó㉨ò)
26.7
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Treat You Better ;; 2Min
FanficSeungmin'e yardımcı olmak, artık Minho'ya zor geliyordu. 🌼 @wintrvante 'ye ithaf edilmiştir. | 2022 Eylül