Changbin kafama vurdu. “Aferin sana. Hoşlandığını kabullendikten sonra yaptığın ilk iş magnolya yemek mi oldu? Geri zekalı.”
Alnımı ovuştururken yanaklarımı şişirdim. Ne demem gerektiği konusunda hiçbir fikrim yoktu.
“Barıştılar mı bari?”
Sorusuyla beraber gözlerimi yüzüne çıkardım. Seungmin ben konuyu Chan'a getirmek istesem bile usta bir şekilde beni atlatmış ve onunla ilgili konuşmama fırsat vermemişti. Bir noktadan sonra ben de Chan'dan laf açmaya çalışmayı bırakmıştım. Changbin'in kızdığı nokta ise apayrıydı.
“Bilmiyorum.”
“Onunla konuşmadın mı, aptal? Chan sana ne demişti?”
“Konuştum.” dedim can sıkkınlığıyla. “Ama merak ediyorum, konuşmasam bile Chan en fazla ne yapabilirdi ki?”
“Onu tanımıyorum. Yine de merak etme, burada ben varken sana kimse bir şey yapamaz.” Bu söylediği hafifçe gülümsememe neden olmuştu. Changbin devam etti. “Şu an ne düşünüyorsun?”
İç çektim. “Sanırım Seungmin'le konuşmayı keseceğim.”
Bunu beklemiyormuş gibi kaşlarını çattı. “Şaka falan?”
“Onunla nasıl konuşmaya devam edebilirim ki? İlişki hayatı yolunda gitmiyor ve ondan hoşlandığım besbelli.”
Bir anda tavrında 180°lik dönüş yaşadı. “Belki gerçekten hoşlanmıyorsundur, Minho. Nasıl bilebilirsin ki?”
“Riske atmaya değer mi?”
“Ne riski? Kendin söyledin, hayatı yolunda gitmiyor. Ona yardımcı olmayacak mısın?”
Dudaklarımı birbirine bastırdım ve bir kez daha iç çektim. “Haklısın.” Birkaç saniye sessizlikle boğuştuktan sonra oturduğum sırada arkama yaslandım. “Ama konuşmamam gerek. Onun kucağına atlamış olurum.”
Changbin de cevap vermeden önce birkaç saniye geçmesini bekledi. Sonunda can sıkkınlığıyla ve ciddi bir ifadeyle gözlerini yüzüme dikti. “Sana hiçbir şey diyemem. Ne yapacağına karar verecek kadar zeki birisin ve doğru olanı yapacağına olan güvenim de tam. Ancak bir başkası iyi olsun diye kendine zarar verecek bir şey yaparsan bu noktada sesimi çıkaracağıma emin ol. Rastgele günde tanıştığın ve sağlıklı bir ilişkide bulunmayan bir çocuk yüzünden sen de kendini yıpratma. Geri kalan kısımda da ne halt yersen ye. Ben arkandayım.”
Gülümsedim. “Şebeksin oğlum sen.”
“Doğruya doğru, Minho. Arkanda kapı gibi Changbin'in var.”
“Şey değil mi, ‘Boydan gireyim.’ O sırada boyu 1.40'tır.”
Kollarını kaldırdı. “Benden kaslısını da görmemişsindir sen.”
Gözlerimi yere çevirip başımı iki yana sallarken hâlâ gülümsüyordum. “Nasıl yalnız olabilirsin ki?”
Changbin bir anda tüm keyfi kaçmış gibi duraksadı. Sanki bir şeyi gizlemeye çalışıyormuşçasına yapmacık bir sırıtma takındı. “Orasını bana değil kızlara sor.”
İşte bu üstüne gitmem gereken andı. “Anlat.”
“Önemli bir şey değil.”
“Yani birbirimize önemsiz şeyleri anlatmayı bıraktık mı? Başka neyi artık yapmıyoruz ve haberim yok?” Changbin bariz bir şekilde gözlerini kaçırdı. “Başının etini yememi istemiyorsan konuş, çocuk.”
“Pekâlâ, Ryujin.”
“O kızın varlığını bile unutmuşum.”
“Bir hafta ancak oldu, nasıl unuttun? Her neyse. Sanki ilgisi bende değilmiş gibi ama bir yandan da beni bırakmıyor. Anlayamıyorum.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Treat You Better ;; 2Min
FanfictionSeungmin'e yardımcı olmak, artık Minho'ya zor geliyordu. 🌼 @wintrvante 'ye ithaf edilmiştir. | 2022 Eylül