“Sence mısır gevreğine gerek var mı?” Moonbin'in sorusuyla gözlerimi rafa çevirdim.
“Bir dakika. Onu hangi ara yemeği planlıyorsun?”
Bu soruyu beklemediği belliydi. Sonunda kararlılıkla omuz silkti. “İnan hiç fark etmez. Zaten yapmadığın şeyi yapıp antrenmanları asmaya başladın. Bugün daha fazla bizimle kalmanı sağlayacak ne varsa sana yedirmeyi planlıyorum.”
İstemeden yarım dudak sırıttım. Moonbin mimiğimi fark edince işaret parmağını kaldırdı. “Sakın.”
Kıkırdadım ve market arabasını sürdüm. “Endişelenme. Bugün tamamıyla sizinim.”
“Yarın ve öbür günler değilsin yani?”
Başımı salladım. “Yorumlama yeteneklerin inanılmaz.”
“Takımı boşluyorsun, Minho.”
“Boşladığım falan yok. Zaten iyiyiz, birazcık dinlensek bir şey kaybetmeyiz.”
Arkadan enseme yediğim şaplakla hızla Moonbin'e döndüm. İnanamıyormuş gibi bakıyordu. “Kimsin sen?”
“Minho işte.”
“Saçmalama. Minho asla yeterince iyi olduğumuzu düşünmeyen hırslı herifin tekiydi. Şu an karşımda kendisi tembellik yapmak istediği için takımını da buna sürükleyen bir aptal duruyor.”
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Verecek bir cevabım yoktu.
“Açık konuşayım, Minho. Kızlar senin bir derdin olduğunu düşünüyor ve bilirsin, onlar asla yanılmazlar. Bir sorun varsa bunu direkt olarak söylemen taraftarıyım. Biz seni sorununla baş başa bırakacak insanlar değiliz ve zaten geçirdiğimiz sürede takım arkadaşlarından daha fazlası olduk. Film izleyeceğiz bu gece, farkındasın değil mi? Başka hangi okul tenis takımı beraber kaptanın evinde takılıp film izlemeye çalışıyor?”
“İkna edici konuşuyorsun lakin ben bunlara kanacak adam değilim. Derdim yoksa bile anlatacak bir şeyim var mı diye düşünmeme sebep oluyorsun.”
“Kendini sorgulamak da güzeldir.”
“Hıhı, aynen.”
Onaylamazca bakarken mısır gevreğini kutuya attı.
“Minho?”
Tanıdık ses karnımda karıncalanmalara sebep olurken heyecanla arkamı döndüm. Seungmin elinde çamaşır temizliğiyle alakalı olduğunu düşündüğüm bir paketle bana bakıyordu.
“Ne işin var burada?” diye sorarken tonlamamdan dolayı sanki markete girmesi yasakmış gibi bir hava oluşmuştu. Seungmin'in kaşları çatıldı.
“Ben her Güney Kore vatandaşının alışveriş hakkına sahip olduğunu sanıyordum.“
Seungmin Moonbin'in söylediğine güldü. “Beyazlatıcı almam gerekiyordu da... Siz n'apıyorsunuz?” Gözlerini alışveriş arabamıza çevirdi. “Şeker koması mı?”
“Film izleyeceğiz. Yufka Yürekli Yüce Minho bize evinin kapılarını açtı.”
“Ne izleyeceksiniz?”
“Star Wars. Baştan sona.”
“Çok iyi. Ben de bir ara tekrar izlesem iyi olur. Size iyi eğlenceler.” Son kez bakışlarımız sabitlendi ve Seungmin kasaya ilerledi.
“Neydi bu şimdi?” diye sordu Moonbin. “Aranız mı bozuk?”
Kaşlarımı çattım. “Ne alaka?”
“Düşman kapıya tüfekle dayansa bu kadar gerilmezdin Minho. Çocuğu dışarı atsaydın bir de.”
Gözlerimi devirdim. “Bir şey olduğu yok.”
“Tek bir sorunla Seungmin'e kaba davrandığının farkında mısın?”
“Kaba falan davranmadım. Onu görünce şaşırdım, bu kadar. Normal bir şekilde konuşmak istemiştim.”
“Bize fazladan nezaket uyguluyorsun anlaşılan.”
Daha fazla bu konuda konuşmak istemiyordum. Ancak gerçekten söylediği gibi dışarıdan kaba görünecek şekilde davrandıysam bunu telafi etmek isterdim. Ben kimseyi kırgın bırakamazdım.
“Seungmin'den nefret etmiyorsun, değil mi? Bilmediğimiz bir şey olmadı ya?”
Kafamı iki yana salladım. Moonbin'e söyleyip söylememekte kararsızdım ancak başımı çevirip şöyle bir yüzüne bakınca ona güvenebileceğimi kendime hatırlatmış oldum.
“Moonbin ben... Galiba ben Seungmin'e ilgi duyuyorum.”
Moonbin bana ağzı açık kalarak bakakaldı. Durduğu birkaç saniyeden sonra, “Kızların haklı çıkmış olmasına inanamıyorum.” diyebildi.
“Bir dakika, ne?”
“Özellikle Yeri takımı aksatmanın bununla ilgisi olabileceğini düşünüyordu. Bizimle tanıştırdığın gün çocuğu gözlerinle yemiştin.”
“Ben daha önce bir erkekten hoşlanmadım, Moonbin.”
“Demek ki diğerleri Seungmin kadar doğru hissettirmemişler.”
“Seungmin'in erkek arkadaşı var.”
“Bu ona kaba davranman gerektiği anlamına mı geliyor peki?”
Derin bir nefes aldım. “Gerçekten kaba davrandım, değil mi?”
“Ben yerinde olsam özür dilerdim.”
Bakışlarımı kasada işini halletmiş, kapıdan çıkmak üzere olan Seungmin'e çevirdim. Her zamanki temposunda ne hızlı ne yavaş bir şekilde yürüyerek kapıdan geçti.
“Pekâlâ, arkasından gideceğim.”
“Çünkü sen kimseyi üzgün bırakamazsın.”
Hafifçe gülümsedim. “Aynen öyle.” Ardından beklemeden harekete geçtim.
“Seungmin!” diye seslendim kapıdan çıktığımda. Elindeki poşeti tutuşunu sıkılaştırdı ve yavaşça bana döndü.
“Hey,” diyerek gülümsedi ve ağır adımlarla aramızdaki mesafeyi kapatmama yardımcı oldu.
“Dinle, az önceki tavrım için özür dilerim. Yanlışlıkla öyle oldu, kasıtlı yapmadım. Gerçekten çok üzgünüm.”
Seungmin biraz alaya alır gibi bir ifade takındı. “Saçmalama, alınmadım bile. Önemli değil. Ben gelmeden önce de ciddi bir şekilde konuşuyordunuz zaten. Belki onunla alakalıdır diye düşündüm.”
Chan'ı da hep böyle alttan alıp almadığını merak ettim.
Telafi etmek için bir şey yapmam gerektiğini hissediyordum, bu yüzden aklıma gelen ilk şeyi söyledim. “Bize gelsene.”
Duraksadı. “Ne zaman?”
“Şimdi. Film izlemek için. Zaten oradaki herkesi tanıyorsun. Bence gelebilirsin.”
“Arkadaşların davetli olduğumu biliyor mu?”
“Seni seviyorlar. Sorun olmaz.”
Seungmin birkaç saniye düşündü. “Tamam, olur.”
Heyecanlandım. “Güzel. Moonbin'in marketten çıkmasını bekleyelim o halde.”
Seungmin başını sallayarak onay verince yol kenarında, marketle aramızda kalan banklardan birine yerleştik.
“Az önce araba dolusu abur cubur depoladığınızı gördüm. Ben elim boş geleceğim ama çok ağlayacağımız bir şey seçersek elimdeki deterjandan ikram etmek isterim.”
Güldüm. “Kötü hissetmemen için en dramatik filmi açacağım.”
“Star Wars'tan vaz mı geçtik?”
“Senden önemli değildi.”
(ó㉨ò)
merhaba artık bu cifti öpüstürmek istiyorum
(hicbir first kiss sahnesine bununki kadar yükselmeyeceksiniz)
20.6
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Treat You Better ;; 2Min
FanfictionSeungmin'e yardımcı olmak, artık Minho'ya zor geliyordu. 🌼 @wintrvante 'ye ithaf edilmiştir. | 2022 Eylül