„Ekim ben seni seviyorum"
Duyduklarımla olduğum yere donup kalmıştım. "Hayır Ekim inanma ona" diye kendimi avuttuğum an, ellerimi ellerine almıştı. Saçlarımı yüzümden çekip, çenemi okşamıştı. "Sana inanmıyorum" dediğimde, Kanat çaresiz ama istekli bir şekilde gözlerime bakıyordu. Tutkulu bir şekilde "seni göremediğimde deli oluyorum" diye konuşmaya başlamıştı. "Sesini duyduğumda, diğer herkesin sesini duyamıyorum" diye devam konuştuğunda, yalanlarını duymamak için kulaklarımı parmaklarımla tıkıyordum. Beni kolumdan kendine çektiği an, birbirimize yapışmış gibiydik. "Kanat yine birisi görcek ve bunun hesabını yine ben ödüyecem" diye panikli bakındığımda, Kanat bir saniye bile gözlerini benden ayırmıyordu. "Korkma hırçın kız, biz ormanın ta ortasındayız" diye göz kırptığında, yine ne kadar çekici olduğunu anlamıştım.Bu kadar kolay pes etmicektim tabiki. Onca yaptığı şeyden sonra sürünmesini istiyordum. Ama aynı zamanda, kendimi ne kadar tutabileceğime dair hiç bir fikrim yoktu. Saatli bomba gibiydim. Benden cevap bekler gibi bakarken, onu sessizliğimle cezalandırmıştım. Sırıtıp, önüne döndüğünde, anlamamıştım. "Sende öyle bir aşık oldun ki bana" demişti. "Uydurma Kanat" dediğimde, kafamı iki eliyle tutup, gözlerimizi sabitleştirmişti. "Sen ormanın içine girip, beni aramışsın" diye başladığında, "ve ne hikmetse ağlamışsın" demişti. "Ne kadar kavga etsek de sen benim arkadaşımsın Kanat" dediğim an, Kanat beni arkamdaki ağaca doğru sıkıştırmıştı. Bir eliyle gidebilmemi engellemişti ve diğeriyle yanağımı okşuyordu. "Arkadaş?" diye sorduğunda, ben kafamı onaylarcasına sallamıştım. Eğilip, boynuma sokulduğunda, ne yaptığını anlamamıştım. Küçük öpücükler bırakıp, uzun süre aynı yere yükleniyordu. Kafasını yavaşca geri çektiğinde, iz bıraktığını görmüştüm. "Ozaman herkese söyle" diye nefessiz konuştuğunda, "bu arkadaş benim" demişti. Aynı anda parmağıyla kalbimi işaret ediyordu.
Baya etkilenmiş olsamda, yaptıklarına karşı boyun eğmicektim. "Ne bu Kanat? Oyuncak gibi muamele yapıyorsun?" dediğimde, gülerek yaklaşmıştı yine bana. "O kadar rahatsızdın, madem niye geri çekilmedin?" Uf hayır maalesef böyle konularda Kanat'a birden beyin geliyordu. "Yoksa sen arkadaşına mı kapıldın?" diye provoke ettiğinde, ağzıma doğru yaklaşıyordu. Belli olan, Kanat benden itiraf almadan rahat durmayacaktı. Fenerle üstümüze ışık tutan Ayşe, aklımı başımdan almıştı. Şimdi ona ne anlatsam, yalan zannedecekti. "Seninde arkadaşların bizi bölmeden rahat duramıyor" diye bir yandan beni süzüp, bir yandan da sigarasını yakmıştı. Kanat'ın yine hormonları karışmış gibi görünüyordu çünkü bugün daha da bi kontrolsüzdü.
Ayşe bize doğru yaklaştığında, boynumdaki izi yanlış anlamıştı. Kanat'ın buna tepkisi çok sinir bozucuydu. Sırıtarak, dudağını ısırmıştı. "Şey yanlış anlama ben demin düştüm" dediğimde, daha da şüphe çekmiştim üstüme. "Evet arkadaşımızın biraz denge sorunları var" diye dumanını yüzüme üflediğinde, daha da sinir olmuştum. "Kızım öğretmeni avuttum, ama siz böyle gece gece ormanın içine kaçamazsınız" diye endişeli konuştuğunda, yanlış anlamıştı durumu. "Ya Ayşe ben Kanat'ı aramak için girdim" diye cevap verdiğimde, "yani evet onu görebiliyorum" diye boynuma doğru göstermişti. Yanlış anlaşıldığım için yine fazlasıyla panikliyordum. "Tamam Ayşe, biz bir daha böyle bir çılgınlık yapmayız" diyen Kanat, yine ona dönmüştü. "He bide, Ozan'la yakınlaşacak olursan, bende sizi bölcem" demişti. Sigarasını söndürüp, çadırlara doğru yürümüştü. "Dur bi, sen çıkışı biliyor muydun?" diye arkasından bağırdığımda, "olabilir" diye devam yürümüştü. "Ya Ayşe taş yok mu taş?" diye yerde taş aradığımda, beni geri çekebilmişti. "Saçmalama" diye kısaca cevap veren Ayşe, Kanat'ın dediği cümleyi kafaya takmış gibiydi. "Hem ne diyor Kanat Ozan'la ilgili?" diye sinirlendiğinde, ben gülüşümü geri tutamamıştım. Buna daha da sinirlenen Ayşe önden doğru yürüyordu.
Çadırlarımıza doğru geldiğimizde, saklanarak durumu ölçmüştük. Bi Kanat umursamaz bir şekilde öğretmene yakalanmıştı. "Nerdesin sen oğlum? Niye çadırında değilsin?" diye sorduğunda, Kanat numara çekmeye başlamıştı. "Hocam fena daraldım o küçücük çadırda" diye konuştuğunda, öğretmenden fırça yemişti. "Oğlum siz bu kadar naif olamazsınız. Ya sen kaybolsaydın bunun hesabını benden soracaklardı. E Rıza bey'de kovardı artık beni" diye kafasını ütülediğinde, Kanat biraz saygısız olmaya başlamıştı. "Hocam ben çocuk değilim artık, kafam ağrıdı ve ben dışara çıktım" diye sabırsızlaştığında, çadıra doğru yürümüştü. "Bu burda bitmedi beyefendi" diye kızan öğretmen yine kendi çadırına girmişti. Ben ve Ayşe'de artık gizlice ayak uçlarımızın üzerinde ilerliyorduk. "Bak kızım beni bir daha böyle bir duruma sokma!" diye sinirlenen Ayşe'nin yanağını öpmüştüm. "Canıııım arkadaşım seni çok seviyorum" diyerek onu oyaladığımda, gözlerini döndürmüştü. "Bak Ekim yapma bidaha böyle birşey!" diye üstünden bastırdığında, elimi sallayarak ona havaya attığım bir öpücük yollamıştım.
Çadırıma girdiğimde, Aziz beni korkutmuştu. Hiç uyumamıştı ve beni analiz etmeye başlamıştı. "Saçların karışık halde, bu demek oluyor ki abimle yine haltlar yediniz. Boynundaki iz zaten seni baştan ele veriyor ve muhtemelen kavgada ettiniz çünkü gözlerin şişik." Bunları derken, yüz ifadesi hiç değişmiyordu. Kitabında bir sayfayı çevirirken, gülmeye başlamıştı. "Ama korunun ha, genç yaşta amca olmak istemem" dediğinde, sinirlenmiştim. "Sen daha ne gevezeliyorsun ya? Yetmedi mi rezil olup, tokat yemen?" diye sorduğumda, ayağa kalkmıştı. "Bak bu cümlemi beynine kazı" diye kafamı parmağıyla ellediğinde, "siz beni asla ama asla yenemezsiniz. İsteseniz bile yapamazsınız bunu çünkü ben her zaman 1:0 öndeyim" dediğinde, onu kaktırmaya başlamıştım. "Senin sorunun ne? Uyumamış beni beklemişsin" diye konuştuğumda, "korkma seni beklemedim, plan hazırlıyorum" demişti. "Nedense içimi hiç rahatlatmadın Aziz" diye kafamı yastığıma koyduğumda, rahatsız bir şekilde gözlerimi kapatmaya çalışmıştım.
Ama bunu sormadan uyuyamıcaktım. "Aziz bir kere sorcam ama dürüst ol nolur" dediğimde, bana dönmüştü. "Sen mi yaydın o resimleri?" diye sorduğumda, Aziz gözlüğünü çıkarıp, bir bezle temizlemeye başlamıştı. "Benim bu kadar amatör bir iş yapabileceğimi sanıyorsan, kırılırım" diye konuştuğunda, iyice aklım karışmıştı. "Ekim sen hiç Kanat'tan şüphelendin mi?" dediğinde, kafam karışık bir şekilde ona bakmıştım. "Nasıl yani?" diye sorduğumda, "yani benim abim seni kıskanıyor ve bu resimlerle yada boynundaki iz ile ona ait olduğunu göstermek istiyor muhtemelen" dediğinde, çok rahatsız olmuştum o düşünceye. "Sana bir örnek verim hayatımdan" dediğinde, kitabını kapatmıştı. "Kanat 10 yaşında bir kedi almıştı ve ismi Paspas'dı. Ama bu kedi gittikçe hırçınlaşmaya başlamıştı. Onu sadece tırmalayıp, Ozan'a gidiyordu. Ve klasik Kanat'ın egosu kediyi başkasında görmeyi izin vermediği için ve kediyi ondan başkasında olmasını istemediği için, kendi elleriyle zehirlemişti." Ağzım açık dinlediğim hikaye, midemi bulandırmıştı. "Annen veya baban naptı?" diye sorduğumda, "babam oluşturduğu canavarla gurur duydu ve annem bugüne kadar Kanat'ın suçsuz olduğunu düşünüyor" demişti. "Yani Ekimcim elini ayağını denk al çünkü Kanat çok obsesif sever. Ve bu kedi olayını kendi hayatına geçirdiğimizde, zehirlenen kedi sen oluyorsun. Seninle başa çıkamazsada cezalandırır seni, demedi deme" dediğinde, "inanmıyorum sana" diyerek, arkama dönmüştüm. Düşüncelerimle boğuşurken, aynı zamanda uyumaya çalışıyordum.
Kanat o resimleri yayıp, kedisini öldürmüş olabilir miydi? Ve ben öyle birisiyle başa çıkabilir miydim?
Sizin teorilerinizi alim.
Aklıma geldi birden ama dizideki Gaye benim kitabımdaki Vanessa'ya benzemiyor mu? 💀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbimin sırrı
Romance17-yaşındaki Ekim "Gerçek koleji" için kayıt olduktan sonra bir kaç macera yaşar. Arkadaşı Leyla yürüme gücünü kaybettiği o günden sonra kendine yemin etmiştir bu sırrı çözeceğine. Çünkü o okuldan birisinin suçlu olduğunu biliyor. „Bana aşık olduğun...