-48

406 49 83
                                    

"Bilekliğini düşürmüşsün, almak istiyorsan bana gel"

Nasıl kaybetmiştim onu hiç aklım almıyordu. Leyla ve benim onca hatıralarımız o bileklik üzere kurulmuştu. Şu an ne yapacağımı bilmiyordum ama bileklik benim için çok önemliydi.
Ben.: Tamam, fırsatçı ;)
Dediği ve yaptığı şeylerden sonra o lanet evine bir adım bile atmak istemiyordum. Aynı zamanda onu çok fazlasıyla özlemiştim. Ne kadar odun olsa bile ona istemsizce değer veriyordum. O ama Tugay diye başımın etini yemişti tüm gece. Taksiciye yeni yolu tarif ettiğimde, babam aramaya başlamıştı yine beni. Ne geldiyse başıma şu telefon yüzünden gelmişti zaten. Artık fazla dayanamayıp, camdan dışara atmıştım elimdeki öten telefonu. Önümdeki taksici ise sadece şaşkın bir şekilde "abla atmasaydın, birşey gelir bide başına" demişti. Yaptığım şeyden pişmanlık duymuştum ama bir yandan da çok rahatlamıştım. Artık ne iğrenç ifşalar, ne Tugay veya babam'ın mesajlarını görecektim. "Yok abi böylesi gerçekten daha iyi" diye konuştuğumda", "dertliyiz galiba" diyerek gülmüştü taksici. "Yorgun bence daha iyi bir kelime olur" diyerek, ellerimle kafamı tutmuştum. 10 dakika sessizlikten sonra taksi ormanda durmuştu.

"Abla dikkat et kendine, baya ormanın içinde bir ev bu" dediğinde, parayı verip, taksiden inmiştim. Ormandan değil Kanat'tan bazen korkuyordum. Benim için insan bile öldürebileceğini düşünüyordum. Beni bile kıskançlıktan kolayca ezip, geçebiliyordu. Tam telefonumu çıkarıp, "geldim" diye yazmak isterken, elim boş cebime girmişti. Neyse ya zile basıp, açmasını bekleyecektim artık. Zili basıp, beklerken, sıkılmıştım. Artık bakınmaya başladığımda, kapının açık olduğunu görmüştüm. "Kanat?" diye yine sorduğumda, "giriyorum bak" demiştim. Cevap gelmeyince, korkup, içere girmiştim. Niye kapısı açıktı bu salağın? Girer girmez, merdivenlerden çıkıp, odasının kapısını aramıştım. Kapıyı da bulduğum an, endişe yüzünden içere dalmıştım. Direk gördüğüm şeyle donup, kalmıştım. Kanat duştan yeni çıkmıştı ve sadece bir havlu vardı üzerinde. "Yavaş kızım" diye hiç takmadan saçını kurulayan Kanat, alışkın gibi duruyordu böyle durumlara. Biraz sinirim bozulmuşta olsa o düşünceye, "birşey oldu sandım" diye konuşmuştum. Bana yavaş adımlarla ilerleyen Kanat, "yani endişelendin?" demişti. Göğüsünden daha su damlaları akıyordu ve saçları tamamen dağınık bir durumdaydı. Yutkunmaya bile başladığımda, bozuntuya vermemeye çalışıyordum. "Ben en iyisi giyinmeni beklim, sonra bileziği verirsin" diyerek yeniden özür dilediğimde, kolumu tutmuştu.

Ne olacağını tahmin edebildiğim için, "ne yapıyorsun?" diye sormuştum. Kanat gülerek, "ne yapıyorum?" demişti. Sırıtmasını değiştirmeyen Kanat, biraz daha yakınlaşmıştı. Yüzüme doğru yakınlaştığı an, gözlerimi kapatmıştım. Gözlerimi bir kaç saniye sonra açtıktan sonra, beni hiç öpmek istemediğini anlamıştım. "Al bileziğini" dediği an, kendimi baya rezil etmiştim. Bu özgüvenim beni benden alıyordu. Baya bozulduğum için, çabuk bileziğimi almaya çalışmıştım. Bileğimi tutan Kanat, "sıra sende" demişti. Ne demek istediğini anlamadığım için ona aklım karışık bir şekilde bakmıştım. Saçlarımı parmağına dolayıp, "bu sefer sen dudağımı tadabilmek için yalvaracaksın" diye cevap vermişti. Bunların hepsi tuzak gibi birşeydi benim için. Bilerek kapısını açık bırakıp, cevap vermemişti. Onun odasına girip, onu bu şekilde göreceğimi biliyordu. Ne kadar çekici gelse bile gururum bastırmıştı. "Çok beklersin" diye sırıttığımda onun planını bozduğum belliydi. "Kıyamam sen kendinden baya bi emindin galiba?" dediğimde, Kanat yatağının üstüne oturup, beni baştan aşağıya kadar süzmüştü. "Hadi ama Ekim gözlerin kapalıydı işte" diye beni ifşa etmeye çalıştığında, "sende yazık benim için soyunmuşsun" demiştim. "Ama ben öyle kasını gördüğümde, ne yaptıklarını unutan kızlardan değilim" dediğimde, Kanat benden baya etkilenmiş gibi görünüyordu.

Belki yaptığı iğrenç şeyler için özür diler diye beklerken, hiç sesini çıkarmıyordu. Neden ona bu kadar zor geliyordu böyle şeyler? "Anladım ben seni" dediğimde, sorgulayıcı bir şekilde kafasını sola çevirmişti. "Bu bileziğin benim zaafım olduğunu bildiğin için, dans ederken bileğimden çıkardın" dediğimde, gözlerini benden kaçırmıştı. "Kanat sen ne ümit ettin hiç bilmiyorum ama yine söylim" diye nefes aldığımda, "sen bu karekterini değiştirmediğin sürece asla ama asla sana yanık düşmem" demiştim. Dediklerimin biraz acı olduğunu biliyordum ama onunda yaptıkları üstüme gelmişti. "Sen kendini ne sanıyorsun ya?" diye egosu kırıldığı için gülen Kanat, "bileziğin düşmüş, bende sana verdim" demişti. Bir kaç saniye sonra "kendini rezil etme daha fazla bu tespitlerinle" diye konuştuğunda, "yazık sana" diyerek aşağıya inmek istemiştim. İnmek isterken komodinin üzerinde bir bıçak görmüştüm. Kanat'a soru işaretleriyle baktığımda, "kan var bunda?" demiştim. Sonunda Tugay'ı öldürüp, sakladıysa artık şaşırmayacaktım. Kanat en panikli haliyle, "a şey bu" diye kekelemeye başlamıştı. "Nar yemiştim" diye konuştuğunda, daha da şüpheli bakmıştım. "Ondan mı nerdeyse terliyorsun?" diye ona yaklaştığımda, Kanat bu sefer duvara sıkışmıştı.

"Sen zaten nar yemek istersen, odanda değil mutfakta kesersin" dediğimde, "yazık sana felan diyordun, çıkmayacak mısın?" diye beni ilk defa kovmak istediğinde, artık daha da şüphem artmıştı. Elimle Kanat'ın gitmesini engellediğimde, "evet gerçek cevap?" diye sıkıştırmıştım. "Hayvan felan kesmiyorsun herhalde, e birisini öldürebilmek içinde biraz salaksın" diye onu provoke ettiğimde, Kanat iyice sıkışmıştı. "Yani Aziz kedinle birşeyler söylemişti ama o inandırıcı gelmemişti" dediğimde, "hayvanlara zaafım vardır, yok öyle saçmalık" diye ciddi bir şekilde konuşmuştu. "Ozaman anlat ne olduğunu" diye sorduğumda, zil çalmıştı. Kanat biraz rahatlamış gibi görünüyordu. "Birisi mi gelecekti?" dediğimde, "aslında gelmeyecekti" demişti. Aşağıya indiğimiz an, Melisa'yı felan beklemiştim. Kapıyı açtığımda, karşılaştığım kişinin kim olduğuna inanamamıştım. Kanat bana bakarak, "kim bu?" diye sorduğunda, "hiç birisi" diyerek dışarıya çıkmıştım. Arkamdan gelen babam'a "git artık" demiştim. Daha bizi izleyen Kanat, ne olduğunu tam olarak anlamıyordu. "Sen beni takip mi ettin?" diye bağırdığımda, "evet çünkü seni görmem lazımdı, kızım" demişti. "Sen uzun süre bensiz kaldın şimdi mi geldi aklına?" diye hiddetlendiğimde, üzerimize yağmur yağmaya başlamıştı.

"Ben seni hiç unutmamıştım kızım" diye mahçup bir şekilde konuştuğunda, "neden herkes hayatıma girip, bir neden bile vermeden çıkıyor?" diye devam yürümeye başladığımda, Kanat benim için endişelenmişti. Yanımıza doğru geldiğinde, "gitseniz iyi olur beyefendi" diye sinirlenmişti. "Kızımı görmek için senden mi izin alacam?" dediğinde, Kanat bana şok içinde bakmaya başlamıştı. Artık susmayı tercih eden Kanat, aile konularımıza karışmak istemiyordu. Ben devam yürüyüp, babama son bir kez dönmüştüm. "Sakın ama sakın bir daha hayatıma girmeye çalışma!" dediğimde, Kanat beni sanki ilk defa bu kadar sinirli görmüş gibi izliyordu. "Hepinizden nefret ediyorum" diye mırıldandığımda, koşmaya başlamıştım. Nereye gittiğimi hiç görmeden koşmak iyi gelmişti bana. Kendimi ilk defa hayatımda belki bu kadar özgür hissetmiştim. Gözyaşlarımdan koştuğum yeri görmüyordum. Sadece ormanın derinlerinde olduğumu anlamıştım ve oraya girmek bana iyi gelmişti. İlk defa başıma ne gelebileceğinden korkmamıştım. Ne olacaksa olsun artık. Daha da hiddetli yağan yağmur damlaları benim tüm dertlerimi sanki alıp, gidiyordu. Arkamdan baştan beri koşan Kanat, artık seslenmeye başlamıştı. "Ekim? Dur artık!" dediğinde, daha da hızlanmıştım. Ne onu ne de onun gibi aklımı karıştıran babamı görmek istemiyordum.

"Ekim dur!" diye daha da sesli bağırdığında, "git artık!" demiştim. Artık yorulmaya başlayan Kanat, son gücüyle hızlanıp, kolumu tutmuştu. "Ne yapıyorsun?" diye kızdığında, "sen nereye koşuyorsun bu soğuklukta, bide nereye gittiğini bilmeden" dediğinde, ne kadar endişelendiğini anlamıştım. Hıçkıra hıçkıra ağladığım an, Kanat yüz hatlarını birden yumuşatmıştı. "Gel buraya" diye hiç düşünmeden bana ilk kez sımsıkı sarılmıştı. Öyle normal bir sarılma değildi bu, hiç tanımadığım bir şekilde bakıp, kollarına almıştı beni. Benim için ağladığını duyduğum an, kendimi güvende hissetmiştim. İlk defa hiç kimseyi umursamadan birbirimizin yaralarını sarmıştık.

O gün anlamıştım ben, Kanat beni gerçekten çok seviyordu...








Biraz derin ve anlamlı bir karşılaşma yazmayı daha anlamlı buldum ❤️
Ekim daha ne kadar kaçabilir sizce Kanat'dan?

Vote vermeyi unutmayın, son bölüme baya az gelmiş :( ❤️❤️
Hepinizi çok seviyorum, kendinize iyi bakın ❤️❤️

Kalbimin sırrıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin