2. Bölüm ❄️

69.4K 3.2K 619
                                    

2. Bölüm:
"Öyle bir seveceksin ki, yüreğinden kimse ayıramayacak. Ve öyle birini seveceksin ki, seni gözleriyle bile aldatmayacak..." -Can Yücel

❄️

"Kar tanesi?"

"Mert?" Elimle ağzımı kapattıktan sonra kıkırdadım. Neden ergen bir aşık gibi davranıyorum ki şu an? "Şey, yani pardon. Mert Abi diyecektim. Olayın heyecanından oldu sanırım." Daha ne kadar rezil olabilirim acaba? Adama hayallerimde Mert diye diye yüzüne de söyledim ya, Allah beni bildiği gibi yapsın.

"Önemli değil ufaklık." Yüzüne yerleşen yan bir gülümsemeyle konuşmuştu.

Hay ufaklığına senin... Neyse, bu da ayıp oldu sanki.

Yerden kadının çantasını aldıktan sonra bana kadının olduğu yeri işaret edince başımı salladım. Yerde yatan adam ikimizinde umrunda değildi sanki. Beraber yürümeye başladığımızda heyecandan dizlerim titriyordu. Onu görmeyeli yıllar olmuştu ve benim, geldiğinden haberim yoktu. Hain Gülizar sultan, insan bir söyler. Kankam olacak haini saymıyorum bile.  "Biz de kahvaltıya size davetliymişiz de, şuradaki fırından ekmek, simit alayım demiştim."

Yüzüme düşen bir kaç saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdım. "Hı hım, biliyorum. Ben de ekmek almak için gelmiştim."

Neyi biliyorsun Berfu? Neyi biliyorsun? Bir bok bildiğin yok ki!

"Kar tanesi, polis olduğunu duydum." Yüzündeki o yandan gülümseme yok mu arkadaşlar... tutmayın beni, ben bir bayılıp geliyorum. Hala bana kar tanesi diyor. Berfu'nun anlamını öğrendiğinden beri, yani ben kendimi bildim bileli bana böyle diyor. Ben bayılmayayım da kim bayılsın he? Söyleyin bana!

Şu an konuşmak zor geldiği için ağzımdan sadece onaylar bir şekilde "hı-hım." diye cevap verdim. Aynı anda bir kaç duyguyu birden yaşamak mümkün mü? Ben şu an mutluluktan ağlamak isterken, aynı zamanda heyecandan düşüp bayılabileceğimi hissediyorum, utançtan yerin yarılmasını ve içine balıklama atlamayı istiyorum. Siniri de unutmayalım, bana Mert'in döndüğünü söylemeyen kişilere olan sinirimi.

Fırının önüne geldiğimizde, çantası alınan kadını bir sandalyeye oturtmuşlar ah vahlarken, çevresine toplanmış kalabalık onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Sakinleştirme çabalarını takdir etsem de, sanki daha çok bunaltıyorlar gibi görünüyor. Mert'in uzattığı çantayı alıp kadına uzattığımda, bin bir türlü teşekkürler ederken ve bana boğarcasına sarıldıktan sonra neyse ki gitti. Fırına girdiğimizde ben 10 ekmek ve 10 simit sipariş ederken Mert bana yandan hayretlerle bakıyordu.

Mahçup bir şekilde gülümsedim. "Evde öküz besliyoruz da."

Koca bir kahkaha attığında ben de kıkırdadım. "Hala aynı öküzlüklere devam mı? Gerçi seni ekmek almaya gönderdiklerine bakılırsa, devam." Yüzündeki tatlı tebessümle başını sallarken bende onu izliyordum. "Ah Gülizar sultan, ah. Hep o şımartıyor onları."

Sonuna kadar haklıydı... Ve beni tek anlayan insan...

"Un kurabiyesi?" Fırıncı amcanın dediğine kıkırdadım. Küçüklüğümden beri bu fırının un kurabiyelerinin hastasıyım.

"Tabi ki Mahmut amca. Kar tanesi ve un kurabiye ayrılmaz bir ikili." Unutmamış! Un kurabiyesi sevdiğimi unutmamış.

Bu arada bakmayın siz Mert'in abilerimi eleştirdiğine. Onlar çok yakın arkadaşlar. Büyük abim, Buğra ve Mert çok yakın arkadaşlar, benden 5 yaş büyükler. Küçük abim, Burak ise onlardan 3 yaş küçük. Büyüyüp onlarla takılabilecek yaşa geldiğinde onu da guruplarına dahil ettiler ama ben o mertebeye hiç ulaşamadım. Buğra abim tıp fakültesini kazandıktan sonra Ankara'ya okumaya gitti. Şimdi o bir genel cerrah. Mert'te aynı dönemde polis meslek yüksek okuluna gittikten sonra komiserlik eğitimini de aldı ve yardımcı komiserliğin ardından şu an da komiser. Yani benim üstüm. Burak abim de benim gibi Polis meslek yüksek okuluna giderek benim gibi polis oldu fakat onun komiserlikte gözü olmadığı için trafik polisi oldu. Ben tabi ki çocukluk aşkım Mert'in izinden gittim ve şu an Komiser yardımcısıyım. Bir de Mert'in kız kardeşi var. Benden bir yaş küçük olmasına rağmen o benim en yakın arkadaşım. O da tercihini iç mimarlıktan yana kullandı.

RUH YANMASI (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin