minju'yu ilk gördüğünde altı yaşındaydı minho.
anasınıfının üçüncü haftasıydı. üç haftadır ortama uyum sağlayabilmek için elinden geleni yapıyor, çoktan oluşmuş arkadaş gruplarına dahil olabilmek için ılımlı davranıyordu herkese. babasının güç bela aldığı pastel boyalarını yanında oturanlarla paylaşıyor, annesinin öğle saatinde yemesi için yaptığı havuçlu keki herkese eşit olacak şekilde paylaştırıyordu fakat yine de yakın bir arkadaş edinememişti kendisine.
herkes çoktan edindiği arkadaşlarıyla takılıyordu. oyun saatlerinde yalnız kalmıyor olsa da, onun da 'en yakın arkadaş' kontenjanını doldurmasını istiyordu herhangi birinin.
birkaç başarısızlıkla sonuçlanan çabasından sonra vazgeçmişti bu isteğinden. daha çok kabullenmişti de denebilirdi tabii. dünyanın sonu değildi sonuçta. seneye ilkokula başladığında elbette yakın arkadaşları olacaktı.
bunun farkında olsa da, üçüncü haftanın ders bitiş saatinde bahçedeki kum havuzuna oturmuş bir şekilde sessizce ağlıyordu. elindeki havuçlu kekin yarısını yemişti çoktan. dudaklarına bulaşan kremadan habersiz, ses çıkarmamaya çalışarak titreyen omuzlarına söz geçirmeye çalışıyordu.
eğer dışarıdan biri onu görseydi, ailesinden birine bir şey olduğunu sanabilirdi. ağlamaktan burnu akmış, yüzü sırılsıklam olmuştu dakikalar içerisinde.
ve umduğunun aksine, ilkokula giden çocuklardan biri kum havuzunda ağlayan minho'yu görmüştü.
"şuna bak, sümüklü böcek." dedi çocuk, yanındaki arkadaşına minho'yu göstererek.
çocuklardan ikisi de minho'ya gülerken, minho'nun ağlaması daha da arttı.
"aptal," dedi elindeki havuçlu keki yere atarak. her yerinin kum olmasını umursamadan ayağa kalmış ve ilkokul çocuklarının karşısına dikilmişti. "senin bile en yakın arkadaşın var!"
"aptal mı? bücürük, ayağımın altına almayayım seni."
taş çatlasa minho'dan iki yaş büyüktü fakat o zamanlar, minho'dan bir yaş büyük kişiler bile ona kocaman ve ulaşılması güç insanlar gibi gelirdi. söylediklerinin arkasında durdu korktuğunu belli etmeyerek.
"alamazsın bir kere. okul bahçesini kameralar izliyor."
"öyle mi? okulda rast gelmeyeceğimizi mi sanıyorsun? sana tüm tebeşir tozlarını yutturacağım."
minho'nun bacakları titredi korkuyla.
"gerçekten mi?"
"evet. o zaman şimdikinden daha çok ağlayacaksın hem de."
"istemiyorum." dedi minho. ağlaması daha da şiddetlenmişti şimdi.
karşısındaki çocuklar şaşırsa da, işin eğlencesindelerdi. böyle bir şey yapmayacaktı ikisi de, sadece uğraşmak istiyorlardı.
"ayaklarıma kapanıp bana aptal dediğin için özür dileyeceksin. ben de sana tebeşir yedirmeyeceğim."
minho'nun kaşları çatıldı, dudakları büzüldü ve kek yüzünden yağlanmış elleri iki yanında yumruk hâline büründü. neden ona aptal dediği için özür dileyecekti ki? aptalın tekiydi işte. ayrıca, yanında en yakın arkadaşı vardı. evren onun yanındaydı her şekilde. hiçbir şekilde minho'nun şansı yoktu.
"ama ayakların pis."
"tebeşir tozları daha pis."
offladı minho. çocuğun ayaklarına kapanmak için dizlerinin üzerinde eğildi. şimdi pantolonunun diz kapakları da popo kısmı kadar kuma bulanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sympathy for mr. vengeance ; minsung
Fanfictionminho'nun, ailesinin katili han jisung'dan intikam almak için hapishaneye girmesi gerekiyordu. [aynı isimli filmin uyarlaması değildir] [enemies to friends to lovers, unhealthy relationship, alternative universe - prison, mommy/daddy issues, slowbur...