on sekiz

1.7K 249 485
                                    

"böyle yapıldığına emin misin?"

felix bir yandan elinde tuttuğu bebek pudrasını koltuğun her santimine dökerken, bir yandan da bebek bezini tutarken söylendi. kaşları çatılmış, ağzı sanki kilometrelerce koşmuş da nefes almaya çalışıyormuş gibi kocaman açılmıştı. bir o yana, bir bu yana kıvranıyordu bağdaş kurduğu koltuğun kenarında. önce pudrayı sehpaya bıraktı sertçe, ardından da sert bıraktığı için şişenin deliklerinden biraz daha havaya karışan pudraya sinirle baktı. mahalleden biri onun bu hâlini görse ne itibarı kalırdı ne de başka bir şeyi. rezillikti resmen.

minho elindeki tabağı mutfağın köşesine bıraktıktan sonra, omuzlarının üzerinden felix'e baktı.

"evet?" dedi kaşlarını imayla kaldırırken. "daha önce sayamayacağın kadar bebek bezledim."

"gel de bir kez daha bezle," dedi felix koltuktan kalktıktan hemen sonra. üzerini silkeledikten sonra kapıya yönelmesi birkaç saniyesini almıştı. "dışarı çıkıyorum ben."

"şaka yapıyorsun, değil mi?" dedi minho tamamen felix'e dönerken. "beni onunla..." inanamıyormuş gibi parmağının ucuyla koltuğun üzerindeki bebeği işaret etmişti. "yalnız bırakmayacaksın herhalde?"

"yo, şaka değil, çok ciddiyim. jisung da içeride zaten. camları açıp içeriyi havalandırmayı unutma, tamam?"

felix, minho'ya kaçamak bir öpücük attıktan sonra oğlanın bir şey demesine izin vermeden kendisini dışarı attı ve minho'yu odada yalnız bıraktı. daha fazla dayanamayacaktı ıslak mendil, dışkı ve pudra kokusuna. halihazırda ortama hakim olan kasvet yetiyor da artıyordu huzurunu kaçırmak için. bebek bakıcılığı yapacak değildi. minho'nun deneyimi vardı hem. merdivenleri koşar adım inerken, gözünün arkada kalmayacağına dair kendini telkin ediyordu.

ancak minho için durum pek de öyle sayılmazdı. koltuğun üzerindeki bebeği görmek, ona seungyoun'u hatırlatmaktan başka bir şey yapmıyordu. erkek kardeşini, canından çok sevdiği kişiyi, öldüren adamın oğluydu üstelik. bebeğe her baktığında vücudunu ürperti sarıyor, tüyleri diken diken oluyordu. bu yüzden felix'e kendi bildiklerini anlatmış, hiçbir şekilde ona dokunmamıştı. felix bebeği yıkarken başında durmuş, birkaç talimat vermişti.

yurim öleli üç haftayı geçiyordu. o gece, hastanedeki kan donduran manzaradan sonra zor da olsa jisung'u eve gelmeye ikna edebilmişlerdi. jisung'a kalsa babasının peşine düşebilirdi ancak öte yandan da bunu kaldırabilecek gibi değildi. kendisi de biliyordu bunu. o yüzden felix ve minho'nun bebeği alarak, onu eve götürmelerine razı gelmişti kaçınılmaz bir şekilde.

yurim ölmüştü. bir kardeşi olmuştu ve gecenin ilerleyen saatlerinde öğreneceği bilgi, onu birkaç hafta odadan çıkamayacak seviyeye getirecekti.

yurim ölmüştü. üvey annesi. jisung'un babasına karnesini göstermek için can atarken karşısına çıkan kadın. ondan birkaç yaş büyük, babasından oldukça küçük yasak elması. yurim, ona iyi bir anne olmamıştı. hayır, yurim iyi bir insan dahi olamamıştı ancak jisung, yurim'in cansız bedenini gördüğünde donup kalmıştı öylece. yurim'i seviyor ya da sevmiyor oluşundan değildi bu. yurim ölmüştü işte. çocukluğunun büyük bir kısmı yok olmuştu. özbeöz babası tarafından yok edilmişti hem de.

bir de kardeşi olmuştu, hastane odasının köşesinde tüm bunlara tepki olarak çığlık çığlığa ağlayan. asla istemediği, düşüncesinin bile onu kıskançlık krizine sokmaya yettiği bir erkek kardeşi olmuştu. mirasa bir ortak daha. fazladan hisse senedi. onu case 143'den çıkarmak için hareketlendiren ve hayatını ona adayacağı bir erkek kardeşi.

toparlanması gerekiyordu bu yüzden. bebeğin bir annesi yoktu artık. babasının olması da imkansızdı. jisung, seojun'un ona elini bile süremediğinden emin olana dek saklayacaktı onu. kimseler zarar veremeyecekti. yaşamayadığı çocukluğu, gençliği, ne varsa hepsini yaşatacaktı ona. iyi bir insan olmakla başlayacaktı önce. her şeyi arkasında bırakacak, 'bu kim?' diye soranlara 'çocuğum' diyecekti. jisung ona hem abi, hem baba, hem anne olacaktı.

sympathy for mr. vengeance ; minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin