amcama,
kaç sayfa yazıp çöpe attım, bu elime aldığım kaçıncı kağıt bilmiyorum. nereden başlasam, nereden hayatımı satırlara döksem hiçbir fikrim yok ancak bunu yapmam gerektiğini biliyorum. elimdeki kalem, sayfanın üzerinde kaydıkça göğsümün hafiflediğini hissedebilmek tek tesellim en azından. ve en sonunda bu mektubu okuduğunda vereceğin kararın hayatımı değiştirebileceği gerçeğine tutunmak istiyorum.
bugün benim on yedinci yaş günüm. yılın ilk karı bu sene erken yağdığı için kalorifere sırtımı yaslamış bir şekilde sana bu cümleleri yazıyorum. sesini kıstığım televizyon, sessiz bir şekilde odanın köşesinde oynamaya devam ediyor. ocağın üzerindeki çaydanlık hâlâ sıcak. seungmin ve hyunjin abinin doğum günü hediyesi ise mutfak masasının üzerinde duruyor. bir daktilo. antika sayılır, sanki dokunsam kırılacakmış gibi duruyor ancak sağlam olduğu konusunda oldukça iddialılar. onlara güvenmeyi seçiyorum.
(her ne kadar hyunjin abiye güven olmasa da, seungmin abinin yalan söyleyeceğini düşünmüyorum.)
daktilo sağlamsa neden daktilo ile yazmadın bana bunları dersen eğer; benimle ilgili göreceğin her şeyin gerçek olmasını istiyorum. önce el yazımla başlıyorum kendimi tanıtmaya. ardından ise sana hikayemden bahsedeceğim. okumak istemediğin yerler olacaktır tabii, sonuna kadar oku, lütfen. yüz yüze gelmeden önce tüm her şeyi bilmeni istiyorum. bunları ilk defa sana anlatacağım, bu yüzden beni hayal kırıklığına uğratmayacağını umuyorum.
fakat öncesinde hâlini hatrını sormak istiyorum, jeongin amca. orada her şey yolunda mı? iyi misin? hâlâ changbin abi ile görüşüyor musunuz yoksa o olaydan sonra aranıza mesafe mi koydunuz? seungmin abi, birkaç haftadır hasta olduğunu söyledi. sen bile yaşlanmışsın, öyle diyor. seninle ilk tanıştığında benden sadece biraz büyükmüşsün. şimdi ise karaciğerine nükseden hastalık seni birden bire yaşlandırmış. hyunjin abi, cezaevinin rutubetli havasından olduğunu söylüyor. ben ise bunu çok farklı şeylere bağlıyorum ister istemez. o'na mesela.
tüm gerçekleri bu kadar geç öğrendiğim için onlara kızıyorum hakkım olmadan. büyümemi beklemelerini ve onlara güvenmemi istediklerinin pek tabii bilincindeyim ancak seninle bu kadar geç tanışmış olmayı inan hiç mi hiç istemezdim.
seninle. amcamla. minho abimin en yakın arkadaşıyla. kardeşiyle.
hikayemizi öğreneli birkaç saat oluyor işin aslı. on yedinci yaşımın tek hediyesi daktilo değildi anlayacağın. o ikili -evli olduklarına inanamıyorum çünkü ikisi de birbirinden aptal- bana on yedinci yaşımda hayatımı hediye ettiler. tüm hikayemi.
bu yüzden, senin bilmediğin ilk anıdan itibaren başlıyorum anlatmaya. sıkı tutunsan iyi edersin.
abim, gerçek abim yani, şirketimizin başındaydı kendimi bildim bileli. sahip olduğum ve hatırlayabildiğim ilk anılarda dahi jisung jilet gibi takım elbiselerinin içindeydi. her zaman meşguldü ancak aslında yaptığı hiçbir iş de yoktu. tamamen vakit öldürmeye yönelikti her hareketi. işten eve ne kadar geç gelirse onun için o kadar iyiydi. düşünmeye zaman bulamadan uykuya dalacağını sanar, yatağın içine girdi mi de asla gözüne uyku girmezdi. her zaman dalgın, biraz da düşünceliydi.
merak ediyorsan eğer söyleyeyim, benimle her zaman ilgilenirdi. okulumla, kişisel gelişimimle, özel hayatımla. ilgi alanlarımla ve ilgi alanım olmayanlarla. nefes alışımdan dahi yapacağım bir sonraki hareketi tahmin eder, bana öyle karşılık verirdi. ne zaman ismim dudakları arasından dökülse, gözlerinden birkaç duygunun geçtiğini görür ancak sebebini anlamazdım. zaten bana ismimle de pek seslenmezdi. seslendiği anlarda ise kendinde olmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sympathy for mr. vengeance ; minsung
Fanfictionminho'nun, ailesinin katili han jisung'dan intikam almak için hapishaneye girmesi gerekiyordu. [aynı isimli filmin uyarlaması değildir] [enemies to friends to lovers, unhealthy relationship, alternative universe - prison, mommy/daddy issues, slowbur...