minho, merdivenleri hızla çıkarken kalbinin duracağını hissetti. her attığı adımda nabzı daha da hızlanıyor, aralık dudaklarından hırıltılı nefesler havaya karışıyordu on birinci kata çıktığı için. çıktığı apartman loştu. saatin geç olmasından mıdır bilinmez, kimsecikler yoktu ortada. minho, karanlığın ortasında bir bilinmezliğe tırmanıyormuş gibi hissediyordu.
yedinci kata vardığında duraksadı birkaç saniyeliğine. elleriyle dizinden destek almış, ciğerlerini havayla doldurmuştu. sportif biri olmayışının cezasını çekiyordu. yedinci kat ve sonrasındaki katlarda kırmızı bir ışık yanıyordu. etrafı tamamen aydınlatmıyor olsa da merak etmişti neden sadece o katlarda yandığını.
cevabını bulabilmek için tekrardan aynı temposuna döndü ve katları hızlıca çıkmaya koyuldu.
sekizinci kat tıpkı diğer katların da olduğu gibi sessizdi. tüm dairelerin kapıları sonuna kadar kapalıydı. çıt çıkmıyordu fakat her adımında üst katlardan gelmeye başlayan koku, az kalsın burnunu kapamasına sebep olacaktı.
rahatsız edici, değişik bir kokuydu.
dokuzuncu kata geldiğinde koku giderek arttı, katlar arasındaki kırmızı ışık koyulaşmaya başladı. koridorun sonundaki dairelerden birinin kapısı aralıktı. oraya gitmek istese de hedefinden şaşmadı.
onuncu kata vardığında derin bir nefes almak istese de yapmadı bunu. hassas bir yapısı yoktu fakat şimdiden midesi yanmaya başlamıştı koku yüzünden. loş, neon ışık da hiç yardımcı olmuyordu kendisine. oldum olası renkli ışıklardan ve yanıp sönen şeylerden nefret etmişti. dar, uzun koridor üzerine üzerine geliyordu sanki.
sonunda on birinci kata vardığında, koridordaki tüm dairelerin kapıları açıktı. bir tanesi hariç.
diğer katlarda ya dairelerin kapılarının hepsi kapalıydı ya da sadece bir tanesi açıktı. şimdi dairelerden sadece birinin kapısının kapalı olması, minho'yu neden on bir kat çıktığını merak ettirmişti.
kapısı açık daireleri es geçti. içleri boş gözüküyordu zaten. koridordun sonundaki kapısı kapalı odaya ilerledikçe koku katlanılamaz bir boyut almıştı. üzerindeki ceketin fermuarını kapattı bir çırpıda, yakalarını burnuna kadar çekiştirerek. kokuyu hâlâ duyabiliyordu fakat eskisi kadar rahatsız etmiyordu en azından.
hedefine vardığında, birkaç santim geride durarak önündeki tahtadan yapılmış kapıya vurdu.
"kimse var mı?"
cevap gelmeyince birkez daha tıklattı kapıya. içeriden kısık bir ses geliyordu fakat ne olduğunu anlayamadı. merakına yenik düşerek, kapıyı birinin açmasını beklemeden elini kapının koluna attı ve birkez daha düşünmeden kapıyı araladı.
içeriye girdikten sonra arkasından kapıyı kapattı. stüdyo daireydi. duyduğu ses odanın köşesindeki bozuk televizyonun çıkardığı sesti. televizyon ekranı karıncalı bir şekilde uyarı veriyordu. içeriyi aydınlatan tek ışık da televizyondan geliyordu. apartmanın kırmızı ışıklarının aksine içeride rahatsız edici herhangi bir şey yoktu.
koku hariç.
burnunu biraz daha gömdü üzerindeki ceketin yakalarına. mutfak tezgahını üstünde birkaç kirli bulaşık ve yemek artığı vardı. rahatsız edici kokuyla birleştiğinde katlanılamaz bir hâl alması normaldi. yine de kokunun kaynağı mutfaktan gelmiyordu.
eski bir saat karşı duvarda asılıydı. ikiyi altı geçiyordu.
"kimse var mı?" diye yineledi sorusunu. bu sefer sesi daha gür çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sympathy for mr. vengeance ; minsung
Fanfictionminho'nun, ailesinin katili han jisung'dan intikam almak için hapishaneye girmesi gerekiyordu. [aynı isimli filmin uyarlaması değildir] [enemies to friends to lovers, unhealthy relationship, alternative universe - prison, mommy/daddy issues, slowbur...