"telefon konuşması yapmam lazım."
yeni yılın ilk haftası bitmek üzereydi. case 143 cezaevi, hiç olmadığı kadar temiz ve düzenliydi müfettişler geleceği için. müfettişlerin içeride neler döndüğünü bilmesine rağmen hiçbir şekilde seslerini çıkarmıyor oluşları ise neden geldikleri konusunda kafa karıştıran başka bir noktaydı tabii. göz yumdukları onca şeyi tekrar tekrar deneyimlemekten zevk alıyor olmalılardı.
minho ise ütülenmiş mahkum tulumunun ceplerine ellerini sokmuş bir şekilde rambo'nun hücresinde belirmiş, telefonla konuşmak istediğini dile getirmekten kaçınmıyordu içerisinde bulundukları durumu görmezden gelerek.
rambo yaslandığı duvardan ayrılırken, ellerini iki yana kaldırdı çocuk gibi. "bende de yok."
"olduğunu biliyorum," dedi minho sesinin tonunu kısarak. etrafına bakındığında kimse olmadığını görmüştü fakat yine de tedbir amaçlı hücreye girmiş ve kapıyı arkasından kapatmıştı. "iki dakika bile yeter."
rambo, oğlanın ısrarın sebebini deli gibi merak ediyor olsa da tekrarladı hareketini. ellerini tekrar iki yana kaldırırken omuzlarını silkelemeyi ihmal etmedi bu sefer.
"müfettiş geleceği zaman arama olur ve arama olduğunda, hoşlarına gitmeyen şeyleri kıçına sokmaktan kaçınmazlar. yani, eğer telefon etmek istiyorsan sim kartlarını alabilmek için tuvalet giderine elini sokman gerekecek. şanslıysan, kanalizasyona henüz varmamıştır."
"müfettişler ya da gardiyanlar seni engelleyebilecekmiş gibi konuşuyorsun." dedi minho gülerek. "elindeki her şeyi tuvalete atacak kadar aptal değilsin."
"müfettişlerin ya da gardiyanların beni engelleyemediğini sen de çok iyi biliyorsun, min. sadece tedbir alıyorum. istediğim zaman yok ettiğim şeylere tekrardan sahip olabilirim."
"ol o zaman," dedi minho rambo'ya doğru ilerlerken. "ilk kez senden bir şey istiyorum."
"aslında ilk değil," dedi rambo. minho'nun, minju'ya yazdığı mektubu göndermesi için yanına geldiği güne atıfta bulunuyordu. her şeyin başladığı o lanet güne. "neden istiyorsun telefonu? ısrarının sebebini merak ettim. kolay kolay gelmezsin ayağıma."
minho sesli bir şekilde nefes vererek ilerledi hücrenin köşesinde duran sandalyelere doğru. kendini sandalyeye attığında, sırtını soğuk duvara yasladı. birkaç gündür gözüne uyku girmediği için mor halkalar süslemeye başlamıştı gözlerinin altını. daha da zayıflamıştı sanki. artık saçları gözünün önünü rahatlıkla kapatacak kadar uzundu. yarasının gözükmemesi için saçlarını çekiştirmesine gerek kalmıyordu.
"avukatımla görüşeceğim."
"avukatınla görüşeceksin?" dedi rambo sesindeki şaşkınlığa engel olamayarak. minho'nun karşısındaki sandalyeye tıpkı onun gibi yerleşerek, ellerini masanın üzerinde birleştirdi. "neden cezaevi telefonunu kullanmıyorsun?"
"neden bu kadar kurcalıyorsun?"
rambo, minho'nun çıkışına güldü. bu kadar kurcalıyor olmasının başlıca sebebi karşısındaki oğlanın ısrarcı ve gizemli tavırlarıydı. ayrıca, cezaevi telefonlarının dinlendiğini en az kendisi kadar biliyor olmalıydı o da. avukatıyla cezaevi yönetiminin duymaması gereken ne konuşabilirdi, deli gibi merak ediyordu. geldiğinden beri bir kez olsun dışarısıyla iletişim kurmak istememişti üstelik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sympathy for mr. vengeance ; minsung
Fanfictionminho'nun, ailesinin katili han jisung'dan intikam almak için hapishaneye girmesi gerekiyordu. [aynı isimli filmin uyarlaması değildir] [enemies to friends to lovers, unhealthy relationship, alternative universe - prison, mommy/daddy issues, slowbur...