"bugün sistem eleştirisi yapmayacağım. evet, doğru duydun. bugün otuz bir aralık iki bin yirmi iki ve sen kim seungmin'i dinliyorsun.
birkaç saat içerisinde yeni yıla girecek olmamız, case 143 cezaevi mahkumları için sadece aldıkları cezanın bir yıl daha eksilmesi anlamına geliyor. başka bir şey ifade etmiyor zannımca. ne yaklaşan doğum günleri, ne anneler günü, ne de herhangi bir başka özel gün. sahi, tüm bu günler nasıl bir anlam ifade edebilir ki günleri bile takip etmeyi bırakmış insanlara?
ama bir zamanlar anlam ifade ediyordu. ben de sana bahsettiğim manken gibi gardiyanın kafasını ütülerken, biraz bundan bahsetmek istiyorum açıkçası.
günün şarkısı konusunda epey kararsız kaldım ayrıca. mariah carey'den all i want for christmas is you, exo'dan first snow ya da wjsn'dan as you wish. en son yılbaşında chart tepelerine vuran şarkılar bunlardı diye hatırlıyorum. trendleri takip edemiyor olmamı mazur gör, lütfen.
ne diyordum? ah, tüm bu günler şu an bir şey ifade etmiyor olsa da zamanında herkes için bir şeyler ifade ediyordu, bundan bahsediyordum.
dört yıl önceki yılbaşı mesela..."
minho ranzasına uzanmış bir şekilde hoparlörden yankılanan sesi dinlerken, sesin sahibinin göremeyeceğini bilmesine rağmen kafasını salladı usulca. kim seungmin haklıydı. artık hiçbir günün anlamı yoktu.
oysa çok değil, geçen sene bu zamanlarda heyecandan içinin içini yediğini anımsıyordu. o zamanlar içinde hissettiği tatlı heyecanı anımsamak bile minho için artık çok yabancı bir histi.
geçen sene bu zamanlarda, minju ile birlikte alışverişe çıkmışlardı ailelerine bir şeyler alabilmek için. sokaklar cıvıl cıvıl, kaldırımlar yılbaşı süsleriyle doluydu. her yer ışıl ışıldı. kulakları dolduran keyifli kahkaha sesleri, kafelerden yayılan sıcak ve lezzetli kokular... artık o kadar uzaktı ki, benliği kabul etmiyordu bu anıları sanki.
birkaç ayda bambaşka biri hâline gelmişti ve belki de olması gereken buydu. öncesinde ne kadar zayıf olduğunu anca şimdi anlayabiliyordu. bu kadar zayıf olmasaydım, diyordu içinden sürekli. belki sevdiklerimi koruyabilirdim.
karşı ranzada bir şeyler karalarken seungmin'i dinleyen jeongin'e ve hücreye giren changbin'e baktı istemsizce. onları koruyacağına dair yemin etti kendisine. artık güçsüz minho yoktu ne de olsa.
fakat minho'nun anlamakta zorluk çektiği şey, öncesinde güçsüz değil; sadece insan olduğuydu. insani değerlerini kaybettikten sonra güçlü olmanın bir anlamı var mıydı sahiden? bu, yaşamadan asla cevabını bilemeyeceği bir sırdı artık.
"bu hwang hyunjin yanıyor aşkından, ben söyleyeyim." dedi changbin içeriye girdiğinde. aralarından en büyük olan o değilmiş gibi, sanki saklaması gereken bir sırrı daha fazla tutamayan bir çocuk kadar heyecanlıydı. hınzır gözleri fıldır fıldırdı. "bir bakayım dedim seungmin ne yapıyor, belki beni yayınına davet etmek ister onur misafiri olarak. yayın odasına bir girdim, bizim hwang yan taraftaki sandalyeye oturmuş, hülyalı bir şekilde seungmin'in edebiyatını dinliyor."
jeongin önündeki defteri kapattı duyduğu şeylerle birlikte. anında ranzasında rahat bir pozisyon alarak changbin'e döndü. "seungmin ne yapıyordu? anlatsana, sordurtma adama."
"konuşuyor işte bilmiş bilmiş, bakmıyordu hiç o tarafa. yayında da öve öve bitiremiyor hyunjin'i ama fark ettiniz mi? bu ilk değil."
minho ikisinin de heyecanına güldü istemsizce. jeongin sanki yaşıtıyla muhatap oluyormuşcasına samimiydi changbin'e karşı. aralarında hiçbir yaş bariyeri yok gibiydi. hoş, changbin'in yaşının adamı olduğu da söylenemezdi gerçi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sympathy for mr. vengeance ; minsung
Fanfictionminho'nun, ailesinin katili han jisung'dan intikam almak için hapishaneye girmesi gerekiyordu. [aynı isimli filmin uyarlaması değildir] [enemies to friends to lovers, unhealthy relationship, alternative universe - prison, mommy/daddy issues, slowbur...