3. Bölüm "Zehir"

201 6 0
                                    

"Bu sene güzel olacak..." Derin bir iç çekip yataktan doğruldum. Bu senenin güzel olması için hiçbir sebep yoktu. Her ne kadar güzel olmasını istesem de içimdeki his öyle demiyordu.

Ayaklarımı yataktan sarkıtıp kafamı geriye attım. Ruhum çok boştu. Sanki tüm duygularıma zincir vurulmuştu. Ne gülebiliyordum ne de ağlayabiliyordum, ne mutlu olabiliyordum ne de üzülebiliyordum. Bom boştu. Boş ve derin...

İnsan çok ağlayınca hissizleşir derdi annem. Bu yüzden çok ağlamak sakıncalıydı ona göre. Bu söyleme hiç inanmamıştım, sonuçta gözünden düşen alt tarafı tuzlu suydu.

Tuzlu su bitse bile bunun seni hissizleştirmesi olağandışı bir durumdu benim düşünceme göre. Ne yazık ki bu söylem doğruymuş.

Ağlaya ağlaya hissizleştim.

***

Zilin çalmasıyla kahvemi cam kenarına bırakıp yavaş adımlarımı dış kapıya doğru çevirdim. "Defne!" Sıraç'ın sesi ile kaşlarımı çatarken kolumdaki saate baktım. Bu saatte burada ne işi vardı? Derste olmalıydı.

Birkaç saat önce Balca'yı arayıp okula gelmeyeceğimi söylemiştim, ne kadar diretse de sonunda onu ikna edebilmiştim. Acaba ona mı söylemişti?

Kapının önüne vardığımda kapıyı yavaşça açtım. Karşımda mavi gözlerini belerterek endişeyle bana bakan Sıraç vardı. "Neyin var?" Neyim mi var? Hiçbir şeyim yok! Hiçbir şeyim...

Sorusunu duymazlıktan gelip elimi kapıdan çektim ve tekrar mutfağa doğru yürümeye başladım. "Sana neyin var dedim?" Peşimden içeri girip kapıyı kapattığını işittiğimde dudaklarım istemsizce düz bir çizgi aldı.

Cam kenarına koyduğum sandalyeme oturup kahvemden bir yudum aldım dışarıyı izlerken. "Kızım sen beni delirtecek misin?" Yemek masasının kenarından bir sandalye alıp büyük bir gürültüyle yere vurdu ve karşıma oturdu.

Bu öfkeli tutumu ona bakmama yetmişti. "Hasta mısın? Neyin var?" Sol elinin tersini alnıma koyarken alnımdaki eline baktım. Bir iki saniye eli alnımda kalırken annemin sergilediği hareketleri yaptığını fark etmiştim. Koruma içgüdüsüyle yapılan endişeli hareketler...

Tüm kanatlarım kopmuştu. O sert, güçlü, cesur kız yok olmuştu. Kim bilebilirdi ki. 'Biliyordun Defne, biliyordun.'

Gözlerimin dolduğunu fark ettiğimde elini itip bakışlarımı tekrar kimsesiz kalmış beyazlara gömülü sokağa çevirdim. Şu anda üzerinde kaç örtü vardı annem? Kaç örtü örtüyordu o seni?

"Benimle konuşur musun Def?" Konuşmak mı? İçimdeki ben buna gülmek isterken derin bir nefes aldım. Konuşsam kim ne anlardı? Ben konuşsam insanlar ne anlardı? Ne düşünürlerdi? Abarttığımı? Psikolojik destek almam gerektiğini? Ne anlarlardı?

Sıraç pes edip ciğerlerine hapsettiği havanın tümünü dışarıya verdi. "Pekala, o zaman bana da kahve yap da içelim karşılıklı. Madem ben senin derdine ortak olamıyorum o zaman susarak birbirimizin dertlerinin sessizliğini dinleyelim."

Biliyordum, en az benim kadar onunda sıkıntıları vardı. Herkesin sıkıntıları vardı fakat onlar baş edebiliyorlardı.

Gözlerimi ona çevirdiğim de kollarını göğsünde birleştirdi. Burukça gülümseyip "Sade?" Diye sordum ve kahve bardağımı cam kenarına koydum. Gözleriyle beni onayladığında kahve makinesinin önüne gidip onu arkamda bıraktım.

ATEŞİN KORUYUCUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin