Antonie'yi aramıştım ve Fransa'ya gidecektim. İçimden geçen duygu seli rahat nefes almamı engelliyordu, bir an önce saçlarımı toplamam lazımdı. Enseme değen her bir saç teli kırbaç değmişçesine canımı yakıyordu. Lavaboya gidip çantamı hızla musluğun yanında ki boşluğa fırlattım ve tazyikle akan suya ellerimi soktuğumda derin bir nefes verdim. Defalarca ve defalarca yıkadım yüzümü soğuk suyla, üşüyordum hatta ellerim buz kesmişti ama bir o kadar da rahatlıyordum. Nefes alışlarım artık daha iyiydi.
Biraz daha iyiydim ve aklıma yeni sorular üşüşmeye başlamıştı. Keşke Trabzon'a gitseydim diye içimi sıkan düşünceleri kovaladım. Hayır, benim uzağa, uzaklara gitmeye ihtiyacım vardı. Sabaha kadar yaşadığım mutluluğun faturası çok acıydı...
Alıştığımı sanıyordum Korhan'ımın yokluğunun acısına ama o öyle bir sinmişti ki içime her seferinde başka bir tat bırakıyordu sevdası dilime...
Yokluğu alışılabilecek bir şey değildi.... O benim için gereklilikti ama evliydi. Onun için intihar edebilecek kadar saplantılı bir aşk yaşayan kadınla evliydi. Kalmaya gönlüm elvermezdi, onu öylece onunla giderken izlemeye gönlüm elvermezdi. Bencillikti belki de ama elimde değildi. Benim olmadığını bilsem de istiyordum. Bende onsuz eksiktim, bir yanım tutmuyordu onsuzken...
Acı bir gülümseme yerleşti dudaklarıma, aynada baktığım aksime şaştım kaldım. Gülümseyebiliyordum. Dudaklarıma dokundum gerçek mi diye, gerçekten kıvrılmışlardı. Acı gülümsemem yanaklarımda ki kasları acıtmaya başladı. Korhan'ın şansına gülmeye başladım, iki sorunlu kadın tarafından seviliyordu. İkisi de onsuzken yaşayamayacak kadar da saplantılı... Dudaklarım önce eski düz haline döndü ardında aşağı doğru kıvrılarak büzüldü... Gözlerimden akan yaşlar akan suya karışıyordu. Ne olursa olsun içimin seven yanı acı çekiyordu. O kız bizim bir araya gelmemize asla izin vermeyecekti. Ben onu uzaktan sevmeye alışmalıydım. Telefonum çalıyordu, suyu kapatıp çantamın içinden bulduğum telefona baktım kim arıyordu ki...
" Efendim Hatice"
" Fulya iyi misin? Elif beni aradı. Her şey yolunda mı? Açmıyormuşsun telefonunu"
" İyiyim canım merak etme biraz sonra Fransa'ya giden uçağa bineceğim. Belki sabah belki de öğleden sonra gelirim oraya"
" Neden direk buraya gelmiyorsun?"
" Uçuş saati bana uygun değil"
" Canım Berke istiyor bekle lütfen"
" Fulya ne oluyor? Ne demek Fransa'ya gitmek? Zaten aklım fikrim sende beni sinir etme, bekle saati neyse bin uçağa ve buraya gel"
" Berke anla ne olur! Şu an burada daha fazla duramam. Yarın sabah geleceğim oraya"
" Fulya, yemin ederim tam sopalıksın, zaten iyi değilsin bir de hala ortalarda geziyorsun. Ne yaşadığını bilmiyorum ama eminim ki bir açıklaması vardır. Fevri hareket etme"
" Berke şu an için aklıma daha akıllıca bir fikir gelmiyor. Ne olur bunları yarın konuşalım olur mu?"
" Bak zaten sevmiyorum o Antonie denen Fransız sırığını, sabah ilk işin gelmek olsun, hatta dur biletini ben alıyorum bile"
" Yok sen alma, bana zaman ver lütfen, bu gece bir geçsin de konuşuruz yarın"
" Pes Fulya pes, ara beni varınca"
" Tamam"
Islak saçlarımı tepemde bir güzel topladım ve lavabodan çıktım. Valizimin olmaması işlerimi kolaylaştırmıştı. Pencere yanındaki koltuğuma oturduğumda üşüdüğümü daha iyi hissetmeye başlamıştım. Kabin görevlisinden istediğim battaniye çok iyi gelmişti. Gözlerimi açtığımda alnımda ki el çekildi hemen, neler olduğunu anlamak için birkaç kez kırpıştırdığım gözlerimi etrafımda gezdirdim. Yanımda orta yaşlı bir kadın oturuyordu ve onun yanında da endişeli bir yüzle bana bakan hostes vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞANS
Ficción General" Ne oldu neden öyle bakıyorsun?" " Bekliyorum" " Neyi?" " Sana aşık olmayı, demiştin ya yedikten sonra dikkat et aşık olma diye" Dudaklarımı büzerek baktım " Şimdiye olman lazımdı ne yapalım kısmet değilmiş" ... " Az evvel sana elim bile değmemişke...