Sibel elinde poşetlerle adamlardan birinin açtığı kapıdan içeri girdiğinde kendisine sinirle bakan üç çift göz ve annesini gördü. Zoraki gülümsemeyle elindekileri bırakıp yanlarına doğrular gitti. En sinirli olanları Barış gibi duruyordu.
"Nerden geliyosun sen?"
"Bizden izin almadan nereye gittin?" Önce Barış'a sonra Yılmaz'a bakıp sorularını yanıtlamak için annesinin yanına oturdu.
"Öncelikle şunu söyleyeyim, tek gitmedim." Abilerinin kaşları mümkünmüş gibi daha da çatılırken Sibel elini kaldırıp sağa sola salladı.
"Yok yok öyle değil yanlış anladınız. Tek gitmedim derken sabah bizimle hastaneye gelen adamla beraber gittim yani."
"Sorumu tekrarlayayım, Bizden izin almadan nereye gittin?"
"Elimde mağaza poşetleri vardı ya Yılmaz abi, görmedin mi?"
"Sibel!" Kardeşinin kendisiyle alay ettiğini düşünüp sesini yükselttiğinde Sibel irkilip yerine sindi.
"Gerçekten mağazaya gittim."
"Bir daha bizden izinsiz bahçeye bile çıkmayacaksın!" Diye abisini tamamladı Barış.
"Olur. Nefes alırkende gelip sorayım mı?" Sibel de yavaş yavaş sinirlenmeye başlarken annesi kolundan dürtüp susturdu onu. Azer'in hiç konuşmaması da biraz ürkütüyordu kendisini.
"Bu ilk ve sondu. Bir daha böyle bir şey olmayacak." Bakışlarını Azerden çekip Yılmaz'a çevirdi, bu kadae sinirlenecekleri bi durum olduğunu düşünmüyordu.
"İstanbul burası kızım Adana değil. Öyle kafana her estiğinde dışarı çıkamazsın." Barış yeniden bağırarak konuştuğunda Sibel bu sefer ona döndü ama kendisi de sinirlenmişti.
"Adana'da da bu hayatı yaşıyordum zaten. Kendimi bildim bileli etrafımda hep yabancı adamlar, hepsinin de belinde silah. Neymiş beni koruyorlarmış." Annesi yeniden onu dürtüp susturmak istese de Sibel kolunu çekip ondan kurtuldu.
"Bu hayatı ben seçmedim, siz seçtiniz. Seçimleriniz hepimize zarar veriyor." Masadan kalkıp odasına doğru gideceği ensada Azer kolundan tutup onu durdurdu. Canını yakmıyordu.
"Yok öyle son sözü söyledim, gidiyorum. Otur." Sibel kolunu kendisine çekip bu sefer de Yılmaz'ın yanındaki boşluğa oturdu. Başını eğmiş masayı izliyordu.
"Yanılıyorsun, bu hayatı biz de seçmedik. Biz zaten bu işlerin içine doğduk. Sana zarar veren şey söz dinlemeyi sevmemen." Azer'in her kelimesi kafasında yankı yaparken hafifçe başını kaldırıp ona baktı. Sakinliği etrafındakilere o kadar işlemişti ki hepsinin siniri bir anda kaybolmuştu.
"Ben daha fazla bu hayatı yaşamak istemiyorum, özgür olmak istiyorum diyorsan bir seçeneğin var." Masadaki herkesin şaşkınlık yüzünden okunuyordu.
"Ne seçeceği abi? İnşallah evlilik falan demezsin."
"Saçmalama Barış, evlilik değil."
"Ne o zaman?"
"Yurt dışına gitmek. Orada dilediğince özgür olabilir." Sibel başını tamamen kaldırırken annesi bu sefer kaşlarını çatan taraf olmuştu. Alt tarafı kızı mağazaya gitti diye konunun bu kadar uzaması saçmalık gibi geliyordu ona.
"İstemiyorum öyle bir şey."
"Ben kızımı hiçbir yere göndermem. Uzatmayın, susun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHTE EVLİLİK (AZKAR)
Ficción General"Keşke böyle olmasaydı Karaca, keşke yollarımız başka türlü kesişseydi..." "Neden böyle konuşuyorsun Azer?" "Nasıl konuşuyorum?" "Veda eder gibi..." "Çünkü.." Diye iç geçirdi Azer. Nefes almak bile zor geliyordu kendisine. "Sana veda etmem gerekiy...