Saatler geçmesine rağmen Sibel odasından çıkmamış, abileri de yanına gelip nasıl olduğuna bakmamışlardı.
Oturduğu yerden kalkıp dağıttıklarını toplamaya başladı. Kırık camlar eline batmasın diye dikkat ediyordu.
"Sibel. İyi misin kızım?" Hanife ablanın sesini duyup kilitli kapısını açıp, içeri girmesine izin verdi.
"Aman dur ellerinle temizleme, cam falan batar. Ben toplarım." Odadan çıkıp merdivene yöneldiğinde Sibel arkasından gidip onu durdurdu.
"Lütfen karışma. Ben toplarım."
"Yok kızım, ben-"
"Lütfen Hanife abla.. Sen git mutfakta işlerin varsa onu hallet, odamı ben temizlerim." İstemese de mecburen kabul edip aşağı mutfağa indiğinde Sibel de temizlik malzemelerinin olduğu banyoya girip lazım olanları alıp odasına döndü.
Camları toplarken bir yandan da abisinin söylediklerini düşünüyordu. Söylediklerinde gayet ciddiydi. Ne yapacaktı? Karaca ile arkadaşlığını mı bitirecekti yoksa inatlaşıp soluğu Adana'da mı alacaktı?
"Pişt." Kafasını kaldırıp gelene baktı. Yılmaz kapıya yaslanmış ona bakıyordu.
"Kırıp dökmüşsün yine.""Sizin gibi stres topu bi kardeşim olmadığı için kırıp dökerek sakinleştiriyorum kendimi."
"Bizim stres topu kardeşimiz mi var?" Anlasa da anlamazlıktan geldi kardeşini.
"Yok mu? Her sinirlenen hıncını benden alıyor." Kardeşinin yanına ilerleyip önünde durdu. Sibel ona bakmak için başını kaldırdı.
"Öyle bir şey yok. Abim sana bir söylüyorsa sen de beş söyleyip iyice kızıştırıyorsun. Sonra stres topuyum."
"He ben suçluyum yani." Yılmaz koltuğa oturup yanındaki boş yere vurarak oturması için kardeşini çağırdı. Sibel de elindekileri bırakıp yanına oturdu.
"Abim ne Karacayla ne de ailesiyle anlaşamıyor. Bunu biliyon mu? Biliyon. Ne diye ısrarla adamın üstüne gidiyon gülüm?"
"Üstüne gitmiyorum ki. İşine gelince Karaca ile gayet iyi anlaşıyor, ses etmiyor ama bana gelince adını bile duymaya tahammülü yok."
"Karaca ile anlaştığını nerden çıkardın yavrum? Adam sadece senin için ses etmiyor."
"Allah aşkına abi yapma. Bu ses etmediği hali mi? Barış aramıza girmese ne olacaktı?"
"Hiçbir şey." Yılmaz'ın abisini savunduğunu düşünmeye başladığında sıkıntıyla nefes verdi.
"Seni üzmek istemem ama Barış da Azer abim de şiddete meyilli. İkisi de gözü dönünce beni görmüyor bile."
"Bu ne demek? Daha önce bir şey mi oldu?" Yılmaz kardeşinin evde olmadığı zamanlarda dayak yediğini düşünmeye başladı.
"Hayır. Sadece tahmin söylüyorum."
"Sibel. Sana vurdular mı? Yalan söylemeden cevap ver!"
"Hayır ya vurmadı ikisi de. Sadece sinirlendiklerinde gördüklerimden yola çıkıyorum."
"Çıkma. İkisi de sana vurmaz.. vuramaz. Bu olayı da uzatmayalım. Bilmediğin şeyler var, sana söyleyemediğimiz. Onlara inanmıyorsan bana inan. Uzatma gözünü seveyim." Gülümsedi. Aklına Barış'ın sinirle koluna yapışması gelmişti.
"Tamam." Dedi. Yılmaz'a güveniyordu. Zaten konuyu irdeledikçe eline sinirlenmekten başka bir şey de geçmiyordu, en iyisi bir süre susup omların istediğini yapmaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHTE EVLİLİK (AZKAR)
Ficção Geral"Keşke böyle olmasaydı Karaca, keşke yollarımız başka türlü kesişseydi..." "Neden böyle konuşuyorsun Azer?" "Nasıl konuşuyorum?" "Veda eder gibi..." "Çünkü.." Diye iç geçirdi Azer. Nefes almak bile zor geliyordu kendisine. "Sana veda etmem gerekiy...