04

626 71 24
                                    

Jeonghan kendisini karşılayan küçük bedenlere gülümseyip dersine başladı. Derse girmeden önce yaşadığı şey yüzünden hala bacaklarının titrediğini hissesiyordu. Buna rağmen öğrencileriyle ilgilenmeye devam etti.

Geçen birkaç saatin sonunda dersi bitmiş ve kendilerini almaya gelen öğrencilerin velileriyle konuşmaya başlamıştı. Hepsine gülümsüyor ve kendine hayran bırakıyordu. Özellikle anneler, sırf daha çok konuşabilmek adına çocuğunun anılarını anlatıyordu.

Jeonghan bacağından tutan bedene döndüğünde elini saçlarına atıp okşamış ve eğilip kucağına almıştı. Gözleri dolmuş bedene bakarken dudaklarını büzdü hafifçe. "Channie, neden ağlıyorsun?" eli küçük yanağına gitmişti. "Hyung gelmedi" dedi ağlamaklı ses tonuyla. "Bugün annem gelmeyecekti. Cheollie hyung gelecek ve benimle pasta yemeye gidecekti" Chan'ın söylediği isimle kaşları havalandı.

Kader miydi yoksa başka bir şey miydi?

"Cheollie hyungun işi vardır belki, ağlama tamam mı?" kafa sallayan küçük bedenin yanağına bir öpücük kondurdu. "Hadi o gelene kadar seninle oyun oynalayım" tatlı feromonu hafiften yayılırken Chan gülümsedi. Onunla birlikte yere oturup bir defter ve kalemliği aldı. "Resim mi çizelim yoksa başka bir şey yapmak ister misin?"

"Resim" dedi Chan sadece. "Bana masal anlat" çantasıyle birlikte yüz üstü yere uzanıp kalemleri eline alan bedene baktı. Tombul yanaklarını ısırmak istiyordu. Ona uyup yüz üstü uzandı ve ayaklarını sallayarak resim yapmaya başladılar. Bir yandan da uydurduğu bir masalı anlatıyordu.

"Sonra ejdarha prensi kurtarmak için prensese gitmiş" Chan hızlıca kafasını kaldırdı ve Jeonghan'a baktı. "Ejderha prensesle mi gidecek?" büyük olan kıkırdayıp kafa salladı. "Evet çünkü o ejdarha prensesin ejderhası. Onunla birlikte büyümüş bir arkadaşıymış"

"Benim köpeğim gibi" Chan elindeki boya kalemiyle becerebildiği kadar çizdiği resmi boyarken mırıldandı. "Ben de köpeğimle büyüyorum. Onunla geziyorum ve uyuyorum. Annem bazen ayrı yatmamızı söylüyor ama ben istemiyorum. Sonsuza kadar onunla yaşayacağım"

Normalde sessiz davranan Chan'ın tek olduğu zaman böylesine çok konuşması Jeonghan'ın alışık olduğu bir şeydi. Ailesinin evi uzak olduğundan her seferinde geç kalırlardı ve Jeonghan mutlaka uğraşacak bir şey bulurdu.

Uzandığı yerden doğrulup saate baktı. Hala kimse gelmemişti ve yaklaşık yarım saat geçmişti. Jeonghan ayaklanıp Chan'a doğru eğildi ve bitirdiği kağıdı katlayışına yardım etti. Birlikte kalemleri topladıklayıp defterle birlikte yerine koydular. "Beni unuttular mı Hannie?" Jeonghan gülmemek adına dudaklarını birbirine bastırıp küçük bedenle kapıya ilerledi. "Hayır bebeğim, sadece eviniz uzak. Birazdan burada olurlar"

Chan'ın ayakkabılarını giydirdikten sonra kendi ayakkabılarını giydi ve kucağına alıp sınıfın sürgülü kapısını kapattı. Müdürün yanına ilerlemek adına koridora çıktığında gördüğü bedenle gülümsedi. Seungcheol kendisine doğru geliyordu ve içi anlamsız bir heyecanla dolmuştu. Chan yeni fark ettiği bedenden sonra yere inmek istediğini söyleyip ona doğru koşmuştu.

"Cheollie hyung!" Jeonghan ve Seungcheol bir araya geldiğinde, büyük olan kuzeninin çocuğunu kucağına alıp yanağını öptü. "Beklettiğim için özür dilerim"

"Sorun değil, alışık olduğumuz bir şey" Chan kafa sallayarak onayladı. "Burada çalıştığını bilmiyordum. Uzun zamandır Chan'ı almaya geliyorum ama hiç karşılaşmadık"

"Genelde etrafım dolu olduğu için birbirimizi görmemiş olabiliriz" Jeonghan gülümsemeden duramıyordu. Bakışları, gece boyu düşündüğü adamın yüzündeydi ve ne demesi gerekti bilmiyordu. Onunla vakit geçirmek istiyordu.

"Buralarda yeni bir kafe buldum, benimle gelmek ister misin?" gözlerine değen kahve irislerle içi titreti. Böyle olmaması gerekiyordu. Kalbi yine hızlanıyor ve eli ayağı boşalıyordu. "Evet, evet! Hannie ile gezelim!" Chan'ın heyecanlı sesiyle ona uzanıp hafifçe yanağını sıktı. "Beni bu kadar çok mu seviyorsun Channie?"

"Evet, ben Hannie hyungu çok seviyorum" kıkırdadı ikili. Seungcheol ise onları izleyip gülümsedi sadece. Hep birlikte okuldan çıkıp Seungcheol'un söylediği kafeye doğru yürümeye başladılar. Büyük olan arabayla gitmeyi teklif etse bile Jeonghan ve Chan bunu reddetmişti. Hava güzeldi ve yürüyecekleri mesafe kısaydı.

Jeonghan üzerine sinmiş olan feromonlardan kurtulduğunu umuyordu şu an için çünkü utanç vericiydi. Jeyoung'un yaptığı bu anlamsız şey yüzünden gün boyu kendi feromonlarını yayıp durmuştu. Tek tesellisi Seungcheol'un fark etmemesiydi. Nedenini bilmiyordu, sadece fark etsin istemiyordu.

Geldikleri kafeye giren üçlü masalardan birisine geçti. İkili kendileri için bir kahve ve Chan için bir meyve suyu istemişti. Yanına istedikleri pastalardan sonra ikisi de susmak bilmeyen Chan'ı dinlemeya başladı. Tüm gün ne yaptıklarını anlatıyor ve duygularından bahsedip duruyordu. Yine de ikili sıkılmadan onu dinlemeye devam etmişti.

Gelen pastasını yemeye koyulan Chan sustuğunda Jeonghan onu izlemeye devam etti. Elindeki peçeteyle hazırda bekliyordu. Bu hali siyah saçlı olanın gülümsemesine neden olurken bir anlığına bakışları ona döndü. "Rahat ol Jeonghan, yemeyi bitirdiğinde silersin ağzını"

"Üstünü kirletsin istemiyorum" dedi çaresizce. Chan'ın ne kadar yaramaz olduğunu biliyordu. "Bir şey olmaz" dedi Seungcheol sadece. Kahve saçlı olan ona uyup peçeteyi bıraktı ve soğuk kahvesinden bir yudum aldı. "Bugün biraz yorgun görünüyorsun, her şey yolunda mı?" elini ensesindeki saçlara götürdü Jeonghan. "Çocuklar" dedi sadece. "Asla yorulmuyorlar, bir de aileleri" diye eklediğinde karşısındaki hafifçe kafa salladı. "Çok çabuk dikkat çekiyorsun" bardağını dudaklarına götürürken söyledi.

Jeonghan utandığını hissetmişti. Şu an burada olmanın gerçekliğiyle yüzyüze geldiğinde bakışlarını etrafta gezdirdi. Daha dün tanıştığı ve tüm gün boyunca aklından çıkmayan adamla birlikteydi. Yanlarındaki küçük bedenin vesile olduğu bu şey yüzünden boşluğa düşmüş gibi oldu. Kalbi hızlandı, midesi kasıldı.

"Düne oranla dalgın gibisin, emin misin iyi olduğuna?" bakışları ona döndü. Yutkundu. Üstündeki feromon kokusunu almamış olması imkansızdı. Seungcheol da tıpkı Jeyoung gibi baskın alfaydı, elbette anlardı fakat Jeonghan'ın aklına takılan şey neden bu kadar çok dikkat ettiğiydi. Aklındaki şeyler birbirine girmiş durumdaydı ve sadece karşısındakinin gözlerine bakıyordu. Dili tutulmuş gibi hissetti bir anlığına. Konuşurken kekelememek adına boğazını temizledi.

"Hannie bugün birine bağırdı" Jeonghan'ın bakışları hızlıca küçük bedene döndü ve elindeki peçeteyle ağzını silmeye başladı. Bulaşan çikolataları silmeye devam ederken konuşmaya çalışan bedeni engelliyordu. "Birine mi bağırdı?"

"Önemli bir şey değildi" Jeonghan Chan'a sevimlice gülümseyip meyve suyunu eline verdi ve geri çekildi. "Ama çok sinirliydin Hannie. Annemle yanına gelecektik ama karışmak istemedi rahatsız olursun diye"

"Channie"

"Jeonghan" Seungcheol'un ciddi sesiyle bakışları ona döndü ve derince yutkundu. Ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. Duyguları da düşünceleri gibi birbirine girmiş durumdaydı. "Size karışmak gibi bir hakkım yok ama ciddi bir şey olmadığına emin misin?" bir şey demedi. Birkaç saniye suratına baktı ve çalmaya başlayan telefonuna döndü bakışları.

"Sorun yok Seungcheol. Kendimi koruyabiliyorum, endişe edecek bir durum yok ortada" dudaklarını birbirine bastırdı ve gülümsedi.

"Bir de küfür etti"

"Channie"











-
cheol askim noldu bi endiselendin

 cherry blossom -jeongcheolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin