24

503 50 17
                                    

Seungcheol olmadan geçen ilk gecesinin ardından sabaha uyanmak zor olmuştu. Gece boyunca sürekli uyanıp durmuş ve saçma sapan rüyalar görmüştü. Gecenin bir saatinden sonra uyuyamadığı için ayaklanıp oyalanacak bir şeyler aramıştı. Neden böyle olduğunu anlayamıyordu. Bedeninde bir eksiklik varmış gibi hissediyordu. Belki de bu yüzden uyuyamamıştı emin değildi.

Nefesini dışarı verip üzerine bir şeyler geçirdi ve evden çıktı. Açıkçası deli gibi uykusu vardı ve başının ağrıdığını hissediyordu ama buna rağmen okula gitmekte kararlıydı. Öğrencilerini sürekli ihmal ettiği için bir yanı sürekli kendisine kızıp duruyordu. Onlarla tam olarak ingilenememiş gibiydi. Chan'ın yokluğunu da rahat bir şekilde hissetmesi daha çok üzüyordu. Uykusunun açılmasını umarak yürümeye başladığında yavaş yavaş gelmeye başlayan sonbaharın rüzgarını hissediyordu teninde.

Okula vardığında her zamanki gibi öğrencilerinin gelişini gülümseyerek karşılamıştı. Çocuklarla ilgilenmeyi seviyordu. Onlarla oyunlar oynamak ve bu oyunlar sırasında birbirleri için taktıkları lakapları seviyordu. Bazen bir prenses oluyordu bazense ejdarha. Bazen de uyandırılmaması gereken bir canavara dönüşüyordu. Tüm bunları sıkılmadan oynamaya devam ederken çalan telefonu ile durdu ve elini cebine attı. Tanıdık gelen numara ile gülümseme yüzüne yayılırken aramayı açtı. "Hannie!" Chan'ın sesini duymasıyla kocaman bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. Ağlıyordu küçük olan. "Seni özledim Hannie. Buradaki herkes başka dil konuşuyor"

"Üzülme tatlım. Ben de seni özlüyorum ama üzülmemeye çalış tamam mı? Sen üzüldüğünde ben de üzülüyorum" kafa sallayan bedene gülümseyip sınıftaki küçük bedenlere döndü. "Çocuklar" diye seslenip dikkati üzerine çektikten sonra yere oturdu ve diğerlerinin etrafına toplanmasını sağladı. "Chan ile konuşmak ister misiniz?" hep bir ağızdan "evet" diyerek onaylayan bedenlere telefonu çevirdi. "Nasılsın Chan?"

"İyiyim Changbinnie. Sen nasılsın?"

"Sen yokken yeni oyunlar bulduk ama biraz üzgünüm. Orada arkadaşların var mı?"

"Hayır. Kimse benimle arkadaş olmak için yanıma gelmiyor"

"Üzülme. Buraya tekrar geldiğinde yine arkadaş oluruz" Jeonghan yüzünde gülümsemeyle onları dinlemeye devam etti sadece. Onun açısından zordu fakat alışması gerekiyordu. Hepsi Chan ile konuştuktan sonra Jeonghan aramayı kapattı ve nefesini dışarı verdi. Küçük Chan'ını gerçekten çok özlemişti. Seungcheol geldiği zaman kesinlikle yanına gidecekti.

Bir gününü daha küçük bebekleriyle geçirdikten sonra sınıftan çıkmaları için kapıyı açtı. Karşısındaki bedenlere karşılık dudaklarını birbirine bastırdı. Şu olayı yaşamaktan nefret ediyordu. Asla susmak bilmiyorlar üstüne bir de saçma sapan soru soruyorlardı. Çocukları kendi elleriyle ailelerine teslim edip sınıftan çıktı ve kapıyı kapattı. Eve varmak adına adımlamaya başladığında gördüğü yaşlı bedene gülümseyip okuldan çıktı.

Seungcheol'u özlüyordu. Onu aramak istiyordu ama gerçekten meşgul etmek istemiyordu. Sesini şimdiden özlemişti. Ona sarılmayı da özlemişti. Aptal aptal gülerken yanağında beliren gamzesini de özlemişti. Oflayıp elini cebine atıp telefonunu çıkardı ve ekranı açıp kocasını aramak adına parmaklarını ekranda gezdirdi. Seungcheol'u arayıp teledonu kulağına götürürken bir elini üstündekinin cebine koydu. Arama çalmaya devam ederken dudaklarını birbirine bastırdı ve yürümeye devam etti. "Efendim sevgilim"

"Cheollie, ne yapıyorsun?"

"Seni düşünüyordum"

"Yalancı" kafasını eğerek güldü Jeonghan. Hattın diğer ucundaki bedenin de aynı şekilde güldüğünden emindi. "Seni özledim şimdiden. Ne zaman biter işin?"

 cherry blossom -jeongcheolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin