Jeonghan kendisini azarlamaya devam eden arkadaşını dinliyordu birkaç dakikadır. Bakışları arada Soonyoung'a kayıyordu ama o da kendisinden farklı sayılmazdı. Joshua her zaman gülümseyen biri olarak görülüyordu ama tersi gerçekten çok pisti.
"Kendine uygun düzgün biriyle sevgili ol artık" bakışları yerdeydi. "Ayrıca neden öyle oturdun? Kalk şu yerden" Jeonghan yerden kalkıp kafasını eğerek Joshua'nın karşısında dikilmeye başladı. Bilerek yapıyordu ve bu geyik gözlü olanı daha çok sinir ediyordu. Joshua göz devirip koltuğa geçtiğinde Jeonghan ellerini kahve saçlarına geçirdi. "Kızmanı anlıyorum Joshuji ama herkes senin kadar şanslı değil. Soonyoung gibi seven biriyle karşılaşmadım daha"
"Karşılaşmak için çabaladın mı?" Joshua'nın söylediği şeyle kaşları çatıldı. "Ne?" Joshua sustu. Konuşmayı üstlenmek adına Soonyoung dudaklarını araladı. "Seungcheol üç gün boyunca seni sorup durdu" dedi. "Bence o gayet iyi biri. Sevdiği insanlara fazla değer veriyor ve seni sorup durması da boşuna değil. Sen uyumadan önce onunlaydım ve adamın aklından çıkmıyordun"
"Sevgilim var" dedi koltuğa yerleşirken. Şu an Seungcheol hakkında düşünmek istemiyordu. Daha yeni uyandığı günde bir de o herifi aklına getirip aklını karıştırmak istemiyordu. "Jeyoung piçin teki" Soonyoung'un tiksinircesine konuşmasının boş olmadığını biliyordu. "O heriften ayrıl ve seni gerçekten sevecek kişiyle ol"
"Konuşmuyoruz zaten"
"Bu ayrıldınız demek olmuyor. Düzgünce konuşup yollarınızı ayırmanız gerek Jeonghan" Joshua'nın söylediği şeyden sonra dudaklarını birbirine bastırdı. Hala uykusu var gibi hissediyordu. Bedeni o kadar yorgundu ki yatsa iki gün daha uyurdu.
"Seungcheol seninle görüşmek istiyordu" kaşları çatıldı Jeonghan'ın. "Neden?"
"Bilmiyorum, sadece bunun mümkün olup olmadığını sordu. Ona annenin yanına gittiğini söyledik" büyük olan nefesini dışarı verip ayaklandı ve evden çıkmak adına kapıya yöneldi. "Gideyim o zaman" dedi. Açıkçası neden görüşmek istediğini merak etmişti ve oturarak bunu öğrenemeyeceğini biliyordu.
"Bırakmamı ister misin?"
"Gerek yok Soonyoung. Biraz yürüsem iyi olur" dedi ve evden çıktı sadece. İlacın etkisi hala devam ediyordu ve feromonlarını bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde yayamıyordu. Gün geçtikçe bunun düzeceğini biliyordu. Diğerlerinin feromonlarını da alamamak şu an tuhaf hissettirmişti. Kimliksiz geçirdiği günlere dönmüştü sanki. Kaygısızca yaşayıp kızgınlıkla uğraşmadığı ve feromonlardan etkilenmediği o günleri özlemişti.
Bindiği taksi şirketin önüne geldiğinde ücreti ödedi ve arabadan indi. Adımları dönen kapıya giderken gergince nefes almıştı. Seungcheol ile ilgili gördüğü o rüyadan sonra böyle olmuştu ve açıkçası şu an bunu düşünmek istemiyordu. Seungcheol'un neden kendisiyle görüşmek istediğini merak ediyordu.
Diğer merak ettiği şey de neden ayağına geldiğiydi. Onu arayıp buluşmak için herhangi bir yer söyleyebilirdi. Bunu umursamayıp resepsiyona yöneldi ve yine o kadının bakışlarına maruz kaldı. Çok genç değildi, otuzlarının başında olduğu belli oluyordu. "Seungcheol ile görüşmem gerek" kibar olmayan bir tavırla söylemişti bunu. "Randevum yok, Yoon Jeonghan geldi dersen ona yeter" kadının sinirlenişi tuhaf bir şekilde hoşuna gidiyordu.
Telefonla Seungcheol'u arayan kadın Jeonghan'ın geldiğini haber vermişti. Onun müsait olduğunu söyledikten sonra Jeonghan asansöre bindi ve kadının söylediği odaya gitmek adına tuşa uzandı. Gergindi. Bu yüzden midesi deli gibi kasılıyordu. Bayılacak gibi hissesiyordu.
Geldiği katta duran asansörden inip Seungcheol'un odasına doğru adımladı. Kalbi deli gibi hızlı atıyordu ve midesi bulanmaya başlamıştı. Elleri buz kesilmişti. Her adımında yer ayağının altından kayıp gidiyordu.
Kapının önüne geldiğinde nefesini dışarı verip birkaç kez tıklattı ve içeri girdi. Masanın diğer tarafında oturan beden gülümsediğinde aynı şekilde karşılık verdi. "Buraya gelmeni beklemiyordum" kapıyı kapatıp masanın önündeki tekli koltuklardan birisine adımladı. "Benimle görüşmek istediğini söyledi Soonyoung. Buluşma için meşgul olduğunu düşündüm" yalandı.
Seungcheol ayaklanıp karşısındaki koltuğa geçti ve Jeonghan'ı incelemeye başladı. "Annenin yanına gittiğini söylediler. Her şey yolunda mı?" omuz silkti. "Öyle sanırım" dedi. Seungcheol'un sormak istediği soruları olduğunu biliyordu ama sessiz kalmayı seçti sadece. Bakışları ondaydı. Saçlarından gözlerini almak istemiyordu çünkü gözlerine bakarsa utanacağını biliyordu.
"Aslında seni merak ettiğim için görüşmeyi istemiştim" Seungcheol'un küçük itirafı ile titrek bir nefes aldı. Ona düşüyordu. Kelimenin tam anlamıyla bir binanın tepesinden kendisini onun kollarına bırakmıştı. "Kısa bir zamanda çok şeyler oldu ve arkadaşız diye düşünüyorum. Öyle miyiz?"
Seungcheol'un çocuk gibi göründüğünü düşünüp kıkırdadı. "Öyleyiz" dedi. "Her şeyin yolunda olduğunu düşünerek asıl konuya gelmek istiyorum Jeonghan" ayaklanıp masadan bir taslak aldı ve önlerindeki küçük sehpa vari şeyin üstüne koydu. Kağıttaki taslak öğretmenlik yaptığı okula aitti. "Okulun burası bomboş ve hiçbir işe yaramıyor" parmağıyla gösterdiği yere baktı Jeonghan. "Oraya sen ve sınıfın için bir şeyler yapmak istiyorum"
Bakışları karşısındakine döndü. Dudaklarını birbirine bastırıp gülümsüyor ve yanağındaki o çukurcuğu gözler önüne sunuyordu. "Saatlerce aynı odadanın içinde kısıtlı alandasınız ve bu uzun zamandır canımı sıkıyor aslında. Diğer çocuklar tarafından ezilmelerini istemediğin için dışarı çıkarmadığını da biliyorum"
Jeonghan'ın kalbi titredi bir anlığına. Bakışları ondaydı ve kafasını hafifçe eğdiği için kirpiklerinin uzunluğu bir kez daha gözlerine çarpmıştı. Simsiyahlardı ve çok güzel duruyorlardı.
"Sizin ait olacak. Sınıfınız gibi ama daha büyüğü. Müdür ve diğer her şeyle Mingyu ilgilenecek" Seungcheol kafasını kaldırdığında ikilinin bakışları buluştu. Jeonghan kalbinin sesini duyuyordu sanki. İçi titriyordu. Gerçek anlamda içi titriyordu. Sanki ona aşık oluyordu. Gözlerine baktıkça bu hissi daha çok alıyordu. "Çok güzel" diyebildi koca bir gülümseme sunarken. "Çocuklar da çok sevecek" dedi.
Gözünün önüne düşen saçını geriye atmak adına elini kaldırdı fakat Seungcheol ondan önce davranıp uzanmış ve usulca kulağının arkasına götürüp gülümsemişti. Yüzleri yakın sayılırdı. Jeonghan ağlamak istedi. Oturup bunu yaptığı için saatlerce ağlamak ve bu anıyı aklından silmemek istedi. Başa sarıp sürekli yaşamak istedi. Dünya dursun, zaman dursun istedi. Onu öpmek istedi. Sadece istedi.
"Mingyu onayı aldığı an başlayacağız" Seunghceol geri çekildi. Jeonghan uzaklaşsın istemedi. "Seni buraya kadar yorduğum için özür dilerim Jeonghan. Keşke arasaydın, senin için her zaman vaktim var" Jeonghan kafasını eğip gülümsedi. Daha önce duymamıştı böyle bir şeyi. İçinin sıcacık olduğunu hissetti. Aptal gibi sırıtmak istedi.
Ayaklanan bedene merakla bakarken Seungcheol telefonunu almıştı. "Bir şeyler yapacak vaktin var değil mi? Buraya kadar gelmişken seni öylece gönderemem"
"Hiç gerek yok Seungcheol. Boşuna yorma kendini"
"Seninle vakit geçirmek iyi olacak Hannie" Chan'ın seslendiği gibi seslenişi ile güldü. Ayaklanıp Seungcheol ile odadan çıktı. Bir sevgilisi vardı ama ona hissetmediği şeyleri bu adama karşı hissediyordu. İçi sıcacıktı, duygularını tadıyor ve yoğunluğunda yanındaki adama bakıyordu. Ona aşık mı oluyordu? Bilmiyordu ama kendisini değerli bir şeymiş gibi hissediyordu.
-
Ben bu fice yeni bolum yazamiyorum saka mi bu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cherry blossom -jeongcheol
FanfictionSevgilisi olmasına rağmen sürekli aklını meşgul eden adama karşılık ne yapması gerek bilmiyordu Jeonghan. Bu yanlıştı ama Choi Seungcheol doğru tek insanmış gibi hissediyordu. "Ne yapacağım seninle Seungcheol" Alfa¡ Choi Seungcheol Omega¡ Yoon Jeong...