Jeonghan Chan'ın kıkırtılarıyla dolu bir sabaha uyanmıştı. Yüzüne öpücükler konduran bedenin küçük kıkırtılarıyla gözlerini aralayıp küçük bedenine kollarını sardı ve kendisine çekip sıkıca sarıldı. "Sen beni uykumdan mı uyandırıyorsun" dedi kulak kepçesini hafifçe ısırarak.
"Cheollie söyledi" kıkırtıları arasından konuşmaya çalıştı Chan. Jeonghan durup doğruldu ve küçük bedene baktı. "O gitmedi mi?"
"Hayır. Onunla birlikte sana kahvaltı hazırladık" gülümseyip "hadi sen mutfağa git geliyorum" dedi. Chan kafasını sallayarak onayladı ve odadan çıktı. Gerisinde bıraktığı bedense ayaklanıp banyoya girdi ve yüzünü yıkadı. İlginç bir günü geride bırakmıştı ama bu günü daha da ilginç geliyordu.
Üzerini değiştirip mutfağa girdiğinde daha önce görmediği bir Seungcheol ile karşılaşmıştı. Üzerinde siyah bir takım vardı ve açıkçası oldukça iyi duruyordu. Dün de şirkete gitmişti ama rahat bir giyimi vardı. Biriyle mi randevusu vardı yoksa?
Sorular kafasını meşgul etmeye devam ederken gülümsedi ve "günaydın" dedi. "Günaydın" sandalyeye geçip Seungcheol'a baktı. Hazırladığı meyve suyu dolu bardakları masaya bıraktı. "Fazla zamanınız yok, acele etseniz iyi olur" bakışları saate kaydığında gözleri aralandı. "On beş dakikamız var" dedi.
Hızlıca kahvaltıyı bitirp evden çıktılar. Seungcheol onları okula erken bırakmak adına gaza basarken Chan ve Jeonghan şarkılar söyleyip gülüşüyorlardı. Okulun önüne geldiklerinde ikili arabadan indi ve Seungcheol'a el salladı. Koşarak okula girdiklerinde sınıfın önündeki kalabalığa bakışları takıldı Jeonghan'ın.
"Geldik! Geldik!" Chan heyecanla bağırıp dikkatleri üzerine çektiğinde büyük olan gülümseyip sınıfa girdi ve kapı ağzında bekleyen annelerin suratına kapıyı kapattı. Şu an onlarla ilgilememeyecek kadar geç kalmıştı.
Jeonghan öğrencileriyle saatlerini harcamaya devam ederken Chan, arkadaşlarını etrafına toplamıştı. Onlarla ne zaman yakınlaştığını anlamayan Jeonghan tuhafça bakarken ne anlattığını dinlemek adına yanına ulaştı. "Sonra benimle uyudu" duyduğu şeyle gözlerini kocamanca arladı. "Channie" diye seslenip küçük bedeni kucağına aldı ve sınıfın bir köşesine çekti.
"Channie, onlara bunlardan bahsetmek yok demiştik" Chan düşünür gibi yaptı. "Demedik" dedi. Jeonghan gerçekten bahsetmediğini hatırlayıp dizlerini kırarak onun boyuna geldi ve fısıldayarak konuştu. "O zaman bahsetmeyelim olur mu? Sonra hepsi benimle uyumak ister ve artık seninle uyuyamam" Chan elleriyle ağzını kapattı. "Söylemeyeceğim" dedi. Jeonghan yanağına bir öpücük kondurup tekrar diğerlerinin yanına bıraktı.
Yarım saat sonra kapının önünde beklemeye başlayan velilerin sesleri ile nefesini dışarı verdi. Hepsinin hazırlanışı ve anne babalarına gidişlerini izlerken Chan ile birlikte oturmuş kimin geleceğini bekliyordu. "Babam gelecek Hannie" dedi. "Baban mı?"
"Evet, bugün fil günü. Fil günlerinde hep babam gelir" dedi. Dediği gibi de oldu. Chan'ın babası gelmiş ve küçük oğlunu kucağına almıştı. Jeonghan ile kısa sohbetinden sonra oğlunun dünki anılarını dinleyerek okuldan çıktı.
Kahve saçlı olan yorgun bir şekilde sınıftan çıktı ve evine gitmek adına adımladı. Dünden beri bakmadığı telefonunu eline alıp ekranı açtı ve gelen bildirimlere bakınmaya başladı. Jeyoung birkaç kez aramıştı onun dışında mesajlar Joshua ve Soonyoung'dandı. Jeyoung'un dün gece evine gittiğini ve ulaşamadığını söylemişti ikisi de.
Onlara iyi olduğuna dair mesaj atıp telefonu tekrar cebine koydu. Dün Seungcheol ile bir arada olduğuna hala inanamıyordu. Aşırı gerçekçi bir rüya olduğundan şüphe etmeye başlamıştı. Yaşamış mıydı? O ve küçük Chan ile uyumuş muydu cidden? Düşündükçe kalbi deli gibi hızlı atıyordu. Farkında olmadan yaydığı feromonları havaya karışıp gidiyordu.
Seungcheol elinde tuttuğu dosyayı masanın üzerine bıraktı ve kahvesinden yudumladı. Aklındaki birkaç proje için bir toplantı düzenlemesi gerekiyordu ama aklı dün gecedeydi. İlk kez karşılaştığı bir insanı evine aldığı yetmiyormuş gibi odasına kadar girmişti. Normalde hoşuna gitmeyecek bu şey yüzünde bir gülümseme oluşturup duruyordu. Evinin her yerine sinmiş kiraz çiçeği feromonların gitmesini de istemiyordu.
Jeonghan güzeldi. Hayır sadece güzel değildi aynı zamanda yakışıklıydı da. Gülümsemesi çok güzeldi. Uzun saçları ona yakışıyordu ve Seungcheol uzanıp onlara parmaklarını geçirmemek adına tuhaf bir savaş vermişti dün gece. Ağaçları ve çiçekleri ağlatacak kadar güzel sesi vardı. Diğer omegalardan farklı feromonları, onun peşine düşmek istemesine neden oluyordu. Kendisine neler olduğunu bilmiyordu Seungcheol. Yanında sakince nefes alarak uyuması hala aklındaydı.
Chan ile neden bu kadar ilgilendiğini söylemişti ama farklı bir nedeni varmış gibi hissediyordu. Bu nedeni kurcalamamak adına elini bağladığı saçlarına götürdü ve gözüne gelen birkaç tutamı kenara çekti. Kağıtlara döndüğünde aklı hala Jeonghan'daydı. Sevgilisi olan birine karşı böyle şeyler hissetmenin yanlış olduğunu düşündü o an. Ayrıca sevgilisi her kimse şimdiden hiç hoşuna gitmemişti. Jeonghan herkesin isteyeceği türden birisiydi ve o herif de bunu bilerek sahiplenmeye çalışıyordu. Kaçıncı yüzyıldaydı bu adam? Feromonlarının ona sinmesi neyi değiştirecekti?
"Sikeyim" bir küfür savurup arkasına yaslandı ve nefesini dışarı verdi. Acaba şu an ne yapıyordu? Eve varmış mıydı yoksa sevgilisinin yanına mı gitmişti? İçini bürüyen tuhaf huzursuzluğu içeri giren bedenle bölündüğünde bakışları o yöne döndü. Jihoon, peşinden içeri giren Soonyoung'a bakıp kaşlarını çattı. "Neden buradasın?"
"İyi misin sen? Seungcheol benim de arkadaşım" masanın karşısında duran tekli koltuklardan birisinin koluna oturdu ve büyük olana baktı Soonyoung. "Ne bu hal? Çökmüşsün" dedi. Seungcheol bir şey demeyip omuz silkti sadece. "Ayrıca bu feromonlar" çenesini hafifçe kaldırıp havayı kokladı. "Biriyle mi görüşüyorsun?" Jihoon'un sorusundan sonra Soonyoung şaşkınlıkla gözlerini araladı. "Jeonghan'ın feromonları" dedi.
"Onu tanıyor musun?" heyecanla doğrulan Seungcheol ikilinin tuhaf bakışlarına maruz kalmıştı ama şu an umrunda değildi. "Uzun bir süredir arkadaşım ama sen nereden tanıyorsun?" Seungcheol elleriyle yüzünü kapatıp birkaç saniye bekledi ve "dün gece birlikteydik" dedi. "Ne? Biz bir gece boyu ona ulaşmaya çalıştık ve o seninle miydi?" kafa sallayarak onayladı büyük olan.
"Benimleydi ama Chan yüzünden. Normalde evine gidecekti" Soonyoung kaşlarını çattı. "Feromonlarını bazı zamanlar kontrol edemiyor. Umarım bilerek yaptığını sanmamışsındır" büyük olan tekrar arkasına yaslandı ve sarı saçlı olana baktı. "Biliyorum" dedi. "Yani anlamamam için salak falan olmam lazım"
"Ne yaptınız peki?"
"Birlikte uyuduk. Chan'a aile ortamı sunacağımızı düşünerek"
"Hangi hikayenin klişesi bu?" Jihoon yüzünü buruşturup büyük olana baktığında Soonyoung kıkırdadı. "Her hikayenin kendine özgü bir klişesi var, bu da onlardan biri" dedi ve masanın diğer tarafındakine döndü. "Sevgilisi olduğunu biliyorsundur"
"Evet. O herifi hiç sevmiyorum"
"Daha önce görmedin bile" oflarcasına nefesini dışarı verdi. "Feromonlarıyla insanlara göz dağı falan vermeye çalışıyor. Ayrıca Jeonghan ile kavga ettiğini görmüş Chan. Dün de çok yorgun görünüyordu muhtemelen sebebi buydu" Soonyoung kaşlarını çattı hafifçe. Jeonghan'ın böyle bir şeyi affetmeyeceğini biliyordu ama neden ayrılmamıştı?
"Her neyse" dedi sarı saçlı olan. "Aralarında ne olduğunu kimseye anlatmaz o yüzden bilmiyorum ama kendisini koruyabiliyor. Halledeceğine eminim" dedi.
"Neden bu kadar umursuyorsun ki?"
"Bilmiyorum, sadece bazıları hala aptal"
-
Asiksin iste
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cherry blossom -jeongcheol
FanfictionSevgilisi olmasına rağmen sürekli aklını meşgul eden adama karşılık ne yapması gerek bilmiyordu Jeonghan. Bu yanlıştı ama Choi Seungcheol doğru tek insanmış gibi hissediyordu. "Ne yapacağım seninle Seungcheol" Alfa¡ Choi Seungcheol Omega¡ Yoon Jeong...