Jeonghan yavaşça algılamaya başladığı feromonlar karşısında kendi feromonlarını yayıyordu. Seungcheol'un getirttiği kıyafetlerini Chan ile kaldıkları odanın dolabına yerleştirmeye devam ederken bir anlığına her şeyi sorgulamaya başlamıştı. Seungcheol neden bu kadar ilgili davranıyordu? Baskın bir alfaya ne kadar güvenebilirdi?
Yoksa amacı yardımdan daha başka şeyler miydi?
Kafasında dönüp duran sorular yüzünden daralmıştı. Ona neden bu kadar güvendiğini de bilmiyordu. Bağırarak rahatlamak ve her şeyden kurtulmak istiyordu. Nefesini dışarı verip dolabın kapaklarını kapattı ve odadan çıktı. Seungcheol birkaç işi daha olduğunu söyleyip onun önce gitmesini söylemişti. Jeonghan da zaten yorgun olduğunu için kabul etmiş, gelir gelmez odasındaki banyoya atmıştı kendisini. Şimdi de karnını doyurmak adına mutfağa girmişti. Dolapta bulduğu ve lezzetli olduğu her halinden belli olan pastaya uzandı.
Adımlarını salona çevirdiğinde kendisini rahat koltuklardan birisine bıraktı. Ondan önce kumandayı alıp televizyonu açmıştı Jeonghan. Zaman geçtikçe feromonlar daha iyi hissedilirken kendisi de feromonlarını yayıyordu. Bazen kendi isteğiyle yapsa bile şu an tamamiyle istek dışı bir şekilde yayıyordu.
Televizyondaki programları izlemeye devam ederken pastasından yiyordu. Saat çoktan on bire ulaşmıştı ve Seungcheol hala yoktu. İçini bürüyen anlamsız huzursuzluğun gitmesi adına iyi şeyler düşünürken telefonunu eline aldı. Ekranı yanan telefona gelen aramayı açtı ve kulağına götürdü.
"Ne demek baskın bir alfa ile kalıyorum?!" Joshua'nın yüksek sesi ile nefesini dışarı verdi. "Mingyu mu söyledi?"
"Kim söylediyse söyledi. Neden böyle bir şey yapıyorsun, delirdin mi sen?"
"Delirmedim. Sadece gerçekten yardım ediyor"
"Bir alfaya mı güveniyorsun?"
"Joshuji sen iyi misin? Alfa olduğunun farkındasın değil mi? Çevremde omega ya da beta olan arkadaşım yok" kısa bir sessizlik oldu. Onun neden sinirli olduğunu anlayabiliyordu ama bazen gerçekten dozunu tutturamıyordu.
"Seungcheol'a güvenmek hayatında verdiğin en iyi karar" Soonyoung'un sesiyle dudaklarını birbirine bastırdı. "Ama yine de kızgınlık döneminde dikkatli olman gerekiyor Jeonghan. Sonuçta o bir baskın alfa. Her neyse o herif kötü bir şeye kalkışırsa ara hemen" kıkırdadı ikili.
"Joshua sinirden küfürler ediyor. Onu sakinleştirmem gerek, görüşürüz"
"Görüşürüz Soonyoungie" aramayı kapatıp pastasını yemeye devam etti. Bitince ayaklanıp tabakla çatalını bulaşık makinesine koydu ve salona dönüp koltuğuna tekrar yerleşti. Tuhaf hissediyordu. Seungcheol ile kısa sürede bu durumda olmak gerçekten tuhaf hissetiriyordu. Onun hakkında düşündükleri ve hissettikleri asla ama asla peşini bırakmıyordu. Şimdi tutmuş onun gelmesini beklemek de tuhaftı. O herifin böyle şeyler hissettirmesi de tuhaftı. Hiçbirini anlamlandıramıyordu ve ona düşmeye devam ediyordu.
Seungcheol işlerini erken bitirmeye çalışsa bile artıyordu. Bu durum canını sıktığı için daha fazla dayanamayıp elindeki dosyayı sertçe kapattı ve kendisine dönen Mingyu'ya döndü. "Ne ara bu kadar şey birikti?" uzun olan alayla sırıttı. "Her zamanki şeyler" dedi. "Bence sen eve gitmek istediğin için öyle hissediyorsun" Seungcheol bir şey demedi. Oflayarak arkasına yaslandı ve saate baktı. "Jeonghan ile aranda bir şey mi var?" yöneltilen soru ile gözlerini kapattı. "Hayır" dedi kısaca.
"İlişkilerinden bahseden biri değil. Öğreneceksem tek senden öğrenebilecekmişim gibi duruyor"
"Aramızda hiçbir şey yok Mingyu" yanık tenli olan alaycı tavrını koruyarak kağıtlarla ilgilenmeye devam etti. "O zaman neden ona böyle davranıyorsun?" Seungcheol gözlerini aralayıp karşısındaki bedene baktı. Bilmiyordu. "Öyle istiyorum"
"Öyle mi istiyorsun yoksa ona karşı bir şeyler mi hissediyorsun?"
"Neden sorup duruyorsun?" Mingyu omuz silkti. "Seninle ortak olmadan önce bir ilişkin olduğunu biliyordum Seungcheol. Ortak olduğumuz sıra depresif bir piçtin ve uzun zaman sonra seni böyle görmek şaşırtıyor. Aptal gibi sırıtıp duruyorsun ve daha bugün, Jeonghan'a bakarken gözlerin ışıldıyordu" büyük olan susmayı seçti. Jeonghan hakkındaki düşüncelerini biliyordu ve reddetmiyordu da.
Sadece her şeyden emin olmaya çalışıyordu. Birisine kısa sürede böylesine şeyler hissetmek tuhaf geliyordu. Anlamlandıramıyordu da. Jeonghan evinde kaldığı o günden sonra gece gündüz demeden onu düşünmesi tek bir kapıya çıkıyordu. O kapıyı uzun zaman önce elinden geldiğince kapatmış ve bir daha açamamak adına anahtarını atmıştı. Şimdi ise Jeonghan'ın o kapıyı zorlaması kafasını da meşgul ediyordu.
"Ondan hoşlanıyorsun" Mingyu'nun söylediği şeyle hafifçe kaşları çatıldı. Yanık tenli olan bakışlarını buluşturdu ve emin bir şekilde konuştu. "Herkese kolay güvenen biri gibi durur ama aslında sanıldığından daha kurnaz. Bazen aptallığı tutuyor ve sen onun hayatına girdiğinde aptallık yaptığı döneme denk geldin. Yerinde olsam bu şansı kaçırmazdım" dedi. "Jeonghan'ı mutlu edebilecek tek kişisin"
Seungcheol sustu. Dakikaları sessizlikle geçerken kravatını biraz daha gevşetip ayaklandı ve ceketiyle telefonunu aldı. Kapıya yöneldiğinde Mingyu'nun sesi ile durdu. "Senden hoşlanıyor gibi duruyor" bir şey demedi. Nereden anladığını da sormadı. Sessizce odadan çıkıp kapıyı kapattı ve asansöre yöneldi. Mignyu'nun söyledikleri mantıklı gibi geliyordu ama onlara tutunmak istemiyordu. Çok erkendi. Jeonghan'a kapılıp gitmesi için henüz erkendi fakat çoktan kapılmaya başlamıştı bile.
Yol boyu kendini meşgul eden düşünceleri evinin önüne gelmesiyle son bulduğunda arabasını park etti ve kilitleyip eve doğru adımladı. Kapının önüne geldiğinde anahtarla açıp sessizce içeri girdi. Evi dolduran feromonları alması ile yüzüne aptal bir gülümseme yerleştirdi. Bunu seviyordu. Evinin her yanının kiraz çiçeği gibi kokmasını seviyordu ve bu, Jeonghan'a dair sevdiği şeylerin en basitiydi.
Adımları salondan gelen seslerle o yöne döndüğünde gördüğü şeyle dudaklarını birbirine bastırdı. Jeonghan koltukta kıvrılarak uyuyakalmıştı. Karşısındaki görüntü içini ısıtırken ceketini koltuğa bırakıp kumandaya uzandı ve televizyonu kapattı ardından koltuğun kenarına oturup Jeonghan'a bakmaya başladı. Birkaç saniye sessizce ona baktı. Elini usulca kaldırıp saçlarına götürdü ve güzel yüzünden çekti. Dünyadaki en güzel şey olduğunu düşünüp duruyordu sürekli. Baktıkça bakası, her bakışta güzelliği karşısında şiirler yazıp ağlayası geliyordu. Herkes onun güzelliğine bir kadeh kaldırsın istiyordu. İnanmayanlar ona bakıp Tanrı'nın varlığına inansınlar istiyordu.
Parmakları saçlarında gezinirken usulca yanaklarına indi. Parmaklarının tersiyle yumuşacık olan tenine dokundu. Dokundukça içi titredi, yüreği boğazında attı. Kime yalan söylüyordu ki? Ona çoktan kapılıp gitmişti bile. Hayatı boyunca hiç böyle hissetmemişti. Hiçkimse kalbini bu denli kırmamıştı.
Elini çekip ayaklandı. Onu uyandırmak istemiyordu. Güzel uykusu bölünsün istemediğinden kucağına alıp odaya taşımaya karar verdi. Kollarını bacakları ve beli altından geçirip usulca kucağına aldı ve kaldığı odaya doğru adımladı. Feromonlarını rahatça alıyordu ve bu deli ediyordu Seungcheol'u. Herkesten farklı kokuyordu. Melek gibi duruyordu.
Odaya girip onu yavaşça yatağının üzerine bıraktı ve geri çekilip üzerine ince pikeyi çekti. Bir elini yatağa yaslayarak ona doğru eğildi ve uzun saçlarına uzandı. Boşta kalan eliyle kahve saçları okşadı ve uçlarına bir öpücük bıraktı. Bu yaptığı şey kalbini deli gibi hızlı attırırken geri çekildi ve odadan çıktı sessizce. Kapıyı içeride uyuyan güzel bedenin üzerine kapattı. Odasına doğru adımlarken elini alnına götürmüştü.
Yoon Jeonghan çoktan hayatının bir parçası olmuştu bile.
-
Cok defresifim bir uzgunc fic yazmaya basladim ama gyuhan..bu fici unuttum 😔
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cherry blossom -jeongcheol
FanfictionSevgilisi olmasına rağmen sürekli aklını meşgul eden adama karşılık ne yapması gerek bilmiyordu Jeonghan. Bu yanlıştı ama Choi Seungcheol doğru tek insanmış gibi hissediyordu. "Ne yapacağım seninle Seungcheol" Alfa¡ Choi Seungcheol Omega¡ Yoon Jeong...