08

589 63 24
                                    

Jeonghan saçlarını kurutmayıp havluyla ıslaklığını almıştı sadece. Nemli saçlarıyla odasından çıkıp mutfağa girdi ve bir şeyler yemek adına dolaba bakındı. Aklı hala dündeydi ve ne söyleyip ne konuştuğunu bile hatırlamıyordu. Gerçi hatırladığı tek şey Seungcheol ve uyumadan önce gördüğü yüzüydü.

Kulaklarına ulaşan zil sesi ile dolabın kapağını kapattı ve mutfaktan çıktı. Kapının önüne geldiğinde kapı deliğinden kimin geldiğine bakmıştı. Jeyoung geldiyse açmayacaktı ama gelen biricik arkadaşı Joshua'ydı.

Kapıyı açıp gülümsedi ve siyah saçlı olana baktı. "Hoş geldin" bir şey demeden içeri geçen bedeni tuhafça izledi. "Sen aptalsın" ondan duyduğu tek şeyin bu olmasına karşılık kaşları çatıldı. "Madem evde olmayacaksın neden söylemiyorsun? Başına bir şey geldi sandım" Joshua'nın sinirli çıkan sesi karşısında sessiz kaldı bu sefer. "Hangi cehennemdeydin?" Adımlarını salona çeviren bedenin peşinden gitti.

"Chan, öğrencilerimden biri ve onunla kalmamı istedi" Joshua sorgularcasına baktı. "Ne demek onunla kalmanı istedi?" Jeonghan yorulmuş bedenini koltuğa bıraktı ve nefesini dışarı verdi. "Ailesi gece gündüz demeden çalışıyor ve almaya gelmediler. Sonrasında Seungcheol geldi ve birlikte bir şeyler yaptık. Chan'a bakmam için rica etti ve ben de reddedemedim"

"Bir şeyler atlıyorsun"

"Beni bu kadar iyi tanıman bazen korkutuyor Joshuji" büyük olan bacaklarını kendisine çekip oturduğu tekli koltuğa iyice yerleşti ve çaprazında kalan bedene baktı. "Jeyoung ile tartıştık" dedi. "Aklınca feromonlarıyla bir şeyler yapacağını sandı"

"Nasıl?" Jeonghan hiçbir şey atlamadan her şeyi en yakın arkadaşlarından biri olan bedene anlattı dakikalar boyunca. Joshua'nın duyduğu şeyler karşısında şaşırmasını az çok anlıyordu çünkü genelde ilişkilerini kimseye anlatmazdı. Zaten gelip geçici olduğunu düşündüğü için pek anlatma gereği de duymazdı.

"Neden ayrılmadın? Böyle bir şeye katlanamazsın" Jeonghan omuz silkti. "O an kendi derdimdeyken aklıma gelmedi" dedi sadece. Joshua gülümseyip ayaklandı ve mutfağa adımladı. "Şu feromonlarını kontrol etmeyi öğren artık. Hala farkında olmadan yayıyorsun"

"Bilerek yapmıyorum. Umarım Seungcheol bilerek yaptığımı düşünmemiştir" Joshua'nın mutfakta bir şeylerle uğraşmasını dinledi sadece. Sessizlik canını sıkarken ayaklandı ve yanına vardı. "Soonyoung ile nasıl gidiyor?"

"Gayet iyi. Bugün bir arkadaşının yanına gideceğini söyledi. Yakın zamanda da tekrar Amerika'ya gitmeyi düşünüyoruz" Jeonghan üzüldüğünü hissetti bu sefer. Onlarla iyi anlaşıyordu ve gitmelerini istemiyordu. Bencillik değildi, başka yakın arkadaşı yoktu.

"Keşke sizin gibi düzgün bir ilişkim olsaydı" elini çenesinin altına koydu. "Alfaları anlamıyorum, çok aptallar. Tek dertleri omegaların peşinde koşup onları sahiplenmeye çalışmak. Kimse ne düşündüğümüze önem vermiyor"

"Ya da senin ilişkilerin hep böyleydi" buna itiraz edemedi. "Jeyoung'a dönüş yaptın mı?"

"Hayır" ikili birlikte konuşarak günü bitirdiğinde Joshua sevgilisiyle olan randevusuna gitmek adına evden çıktı. Evde tek kalan Jeonghan kendisini odasına sürükleyip yatağın üzerine bıraktı ve gözlerini kapattı.

Bir el usulca uyluklarından karnına doğru gidiyordu. Gıdıklandığını hissetmişti ama gülemeyecek durumdaydı. Nefes nefese kalmış, saçları dağılmış ve dudakları şişmişti. Boğazı o kadar kurumuştu ki yutkunsa bile hiçbir etkisi olmuyordu.

Bedeninde gezinen sıcak parmaklar derisini yakıp geçerken küçük inlemeler sunuyordu. Feromonlarını alamıyordu. Gözlerini açmak için bin takla atıyordu ama başaramıyordu Jeonghan. Tek duyduğu nefes sesleriydi ve bu ses çok tanıdık geliyordu. "Seungcheol" dudakları arasından dökülen şeyden sonra gözlerini araladı. Görünürde ne adını sayıkladığı adam ne de başka bir şey vardı. Gördüğü rüya yüzünden nefesi kesilmiş gibi hissesiyordu.

Uyandığı gerçeklikle elini ağzına doğru götürdü. Gördüğü rüya Seungcheol ile ilgiliydi ve buna inanmak istemiyordu. Liseli bir ergen gibi hissediyordu kendisini. Gördüğü şey yüzünden yattığı yerden doğruldu ve odaya bakındı. Feromonlarını her yere yaymıştı. Bu rüya neyin habercisiydi? Asla bilmiyordu.

Sıcak bedeni sanki alevler içindeydi. Üzerindeki ince tişörtü tek seferde çıkarıp yere bıraktı ve yataktan kalktı. Adımları banyoya doğru giderken ne kadar susadığını fark etmişti. Bu yüzden önce mutfağa gidip birkaç bardak su içti.

Banyoya girdiğinde bakışları aynadaki görüntüsüne kaydı. Çelimsiz bir vücudu yoktu. Omegaların geneline göre büyük bile sayılırdı. Bakışları şişmiş dudaklarındaydı. Oradan yavaşça boynuna ve pespembe olmuş meme uçlarına kaydığında elini lavabonun kenarlarına koydu. Gözlerini kapatıp nefesini dışarı verdi sadece. Kendisine inanamıyordu.

Sıcak bedenini soğutmak adına duşa yöneldi ve suyu açtı. Üzerindekilerden kurtulup kendisini soğuk suyun altına bıraktığında bedeni titredi. Su buz gibiydi ve şu an ona gelebilecek en iyi şey buydu. Meme uçları sızlamaya devam ederken alt dudadığını dişledi. Bedeninde hissettiği eksiklik duygusunu anlamlandıramazken suyu kapattı ve bornozuna sarılarak banyodan çıktı.

Kızgınlığını tetikleyecek büyük bir olay yaşamadığını biliyordu. O zaman neden böyle olmuştu? Gördüğü rüya yüzünden miydi? Cevabını bilmiyordu Jeonghan. Altına giydiği şortunun belini bırakıp tişört giymeden yatağına yöneldi. Az önce soğuk suyla duş almasına rağmen bedeni hala yanıyordu. Elleri ve bacakları hafifçe titremeye başlamıştı. Halsizleşiyordu. Beceriksizce komodinin çekmecesine uzandı ve kızgınlığı için olan iğne ve tüplerden birisini aldı. Göz kapaklarını zorluyordu açık durmaları için. Bayılacaktı sanki.

İğneye çektiği ilaçla boşalan küçük tüpü yere bıraktı ve iğneyi bacağına batırıp içindeki sıvıyı vücuduna enjekte etti. Geri çekip iğneyi de yere bıraktı. Bedeni yavaş yavaş uyuşurken gözlerini kapatıp damarlarındaki acıya alışmaya çalıştı. Kızgınlık geciktiren bu ilaçtan nefret etse bile şu an başka çaresi yoktu. Kızgınlığa girmeyi istemiyordu.

İlacın yan etkileri o geceden sonra kendisini göstermeye başladı. Kesintisiz üç gün boyunca uyuması arkadaşlarını endişelendirmişti ama Joshua bunun olacağını zaten biliyordu. Jeonghan'ın asla vazgeçmeyeceği o iğneleri ve tüpleri atmalıydı. Bunu yapmadığı için kendisine kızdı defalarca kez.

Jeonghan dördüncü günün sabahında zorla da olsa gözlerini aralamıştı. Dışarısı güneşliydi ve ne zamandır uyuduğunu bilmeden yataktan doğruldu. Her şey bıraktığı gibiydi. Feromon yaymıyordu. Kendisini zorlayarak yataktan kalktı ve banyoya adımladı. Yüzünü birkaç kez yıkayıp tekrar odasına döndüğünde telefonunu aramaya başlamıştı.

Yastığının altındaki telefonu altıp ekranını açtı ve gelen bildirimlere baktı. Bakışları tarihe kaydığında şaşkınlıkla gözlerini araladı. Aldığı ilacın etkisi ilk kez bu kadar uzun sürmüştü. Gelen bildirimlere bakmaya devam ederken Joshua'dan gelen bildirime gözü takıldı.

Joshuji
Hannie
Seungcheol seni sorup duruyor
Şu siktiğimin ilaçlarını almayı kes artık
Kızgınlıktan kaçman bir şeyi değiştirmeyecek
Eninde sonunda o şeyi yaşayacaksın
Hormonlarını ve dengeni altüst ediyor onlar

Dudaklarını birbirine bastırdı sadece. Elinde olan bir şey değildi. Kızgınlıkta insanlar yanlış şeyler yapabiliyorlardı. Jeonghan'ın korkusu yanlış kişiyle bağlanmaktı. Hayatı boyunca sevmediği bir insanla bağlı olmak, her ihtiyaç duyduğunda ona gitmek istemiyordu.

Hannie <3
Üzgünüm Joshuji












-
Cok asigim

 cherry blossom -jeongcheolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin