17

519 64 16
                                    

Jeonghan kendisini odasına kilitlemiş ve direkt olarak duşa girmek adına banyoya girmişti. Kafasındaki düşünceler yüzünden boğuluyormuş gibi hissediyordu ve bu durum artık dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı. Seungcheol'un itirafı karşısında mutlu olması gerekirken neden üzülmüş ve kaçmayı seçmişti? Bilmiyordu. Belki de babası yüzünden böyle düşünüyordu. Gerçi Seungcheol'un arabada söylediği şeyi hala hatırlıyordu.

Düşüncelerinden kurtulmak adına nefesini dışarı verdi ve ılık suyun bedenine değmesine izin verdi. Seungcheol çoktan hayallerini süslerken neden böyle bir şey ortaya çıkmıştı ki? Babasının en olmadık zamanda hayatını mahvetmesinden nefret ediyordu. Hayatına karışmasından da nefret ediyordu. Seungcheol'dan da nefret ediyordu.

Duştan çıkıp üzerine geçirdiği bornozuyla odasına girdi. Odadan çıkmak dahi istemiyordu. Şu an tek başına kalmak ve düşüncelerinden kurtulmak istiyordu ama feromonlarını algıladığı Seungcheol her şeyi zorlaştırıyordu. Arabadaki itirafından sonra bir şey demeyip sessiz kalmıştı ve eve geldiklerinde onun yüzündeki hüznü görmek üzmüştü. Arabada sessiz kalmak istememiş, bir şeyler söylemek istemişti ama kalbini kıracağından korktu. O an sinirli hissediyordu ve bu yüzden yanlış şeyler söylemekten korkmuştu.

Üzerine geçirdiği kıyafetlerden sonra kendisini yatağa bıraktı ve gözlerini kapattı. Odadan çıkmalı mıydı? Seungcheol ile konuşmalı mıydı? Ona ne diyecekti ki? Onu sevmesine rağmen neden bu kadar ikileme düşmüştü? Babası olmasaydı şu an çoktan dudaklarına kapanmıştı ama babası yüzünden zorundaymış gibi hissediyordu.

Hissettikleri ve düşündükleri peşini bırakmamıştı. Saatler geçti, saatler günleri devirdi ve Jeonghan odasından çıktığı zamanlarda Seungcheol ile karşılaşmamaya dikkat etti. Ondan kaçıyordu, bunu kendisi de biliyordu. Babasının aptal sözleri yüzünden utanmış hissediyordu ve aklı hala o itiraftaydı. Sürekli sonrasını düşünüp duruyordu. Sevgili olacaklardı ve sonra? Asla belli bir şey gelmiyordu aklına. Üç gündür ondan kaçması kendi canını da sıkıyordu.

"Babanı gerçekten anlamıyorum" Soonyoung'un söylediği şeyle nefesini dışarı verdi. "Seungcheol'u da anlamıyorum. Seni de anlamıyorum. Ona aşıksın, neyini bu kadar çok düşünüyorsun ki? O herif zaten itiraf etmiş. Sorun ne?" Jeonghan omuz silkip önündeki bardağa bakmaya devam etti. "Babanın para göz olması senin mutluluğunu neden etkiliyor Jeonghan? Birbirinizi severek evleneceksiniz. Tamam, belki biraz erken oluyor bu ama iyi yönünden bak biraz"

"İyi yönü yok bunun Soonyoung. O herif hakkımda her şeyi bilmiyor"

"Söyle o zaman"

"Karşımdaki baskın alfa var ve bir omega ile evlendiğini herkes duyacak. Babam bu evlilikle benim gibi bir oğlu olduğunu duyuracak ya sonra? Sonrasında herkes bizden çocuk bekleyecek ama benim rahmim bile yok"

Soonyoung kaşlarını çatıp ciddi bir ifadeyle baktı. "Sen aptalın tekisin" cümlesini o kadar sert bir tavırla söylemişti ki Jeonghan bir anlığına bunun altında ezildiğini hissetti. "Herkes senin akıllı olduğunu düşünür ama gerçekten salaksın. Tüm sorun bu mu?" Jeonghan karşısındaki bedene bakıp dudaklarını birbirine bastırdığında Soonyoung elini saçlarına geçirdi ve dudaklarını yaladı. Onun gerçekten sinirlendiğini anlayan Jeonghan boğazını temizledi. "O herif sen öl desen ölecek durumdayken aklından geçen sikik düşünceler gerçekten bunlar mı? Sana gerçekten inanamıyorum Jeonghan"

Soonyoung alayla güldü. "Bu durum hiçbir zaman umrunda olmamışken neden şu an bu kadar üstüne düşmeye başladın? İlla bir çocuk sahibi olmanız mı gerekiyor? Eğer isterseniz evlat edinebilirsiniz bu çok zor bir şey değil. Omega olduğunu öğrendiğinde ağlayan birinin karşımda böyle konuşması sinirimi bozuyor"

Jeonghan bir şey demedi çünkü diyebilecek bir şeyi yoktu. Soonyoung haklıydı. Ne derse desin haklıydı ve böyle davranmak sadece kendilerine acı veriyordu. Babası ve diğer etkenleri bu kadar çok düşünmesi saçmaydı. Hiçbir zaman bu tür şeyleri düşünmemişken şimdi neden bu kadar peşine düşmüştü?

"Bence ikinize de acı çektirmeye son vermen lazım Jeonghan. Seungcheol şu an şirkette ve önemli iki tane toplantı erteledi senin yüzünden. Yerinde olsam akşam bu konuyu açıklığa kavuştururdum" ayaklanan bedeni izledi sadece. Bir anda yüzüne koca bir gülümseme sunmuş ve eğilip Jeonghan'a sarılmıştı. "Gitmem gerek, sonra tekrar görüşürüz Jeonghannie" geri çekilip yürümeye başladığında büyük olan arkasından bakakaldı.

O günün akşamı salonda sessizce Seungcheol'u beklemeye başladı Jeonghan. Bir tane yastık alıp sarıldı ve saate çevirdi bakışlarını. Geç mi gelecekti? Onun yanına gitmeli miydi? Emin olamıyordu. Telefonuna uzanıp ekranı açtı ve Mingyu'yu aramaya karar verdi. Hiç değilse nerede olduğunu öğrenirdi ama araması yine cevapsız kaldı. Gergin hissediyordu ve biraz da üzgün. Her an ağlayacakmış gibi duruyordu. Gözyaşları göz pınarlarında hazırca beklerken saate tekrar baktı. Saniyeler geçmek bilmiyordu sanki. Bekledikçe uzuyorlardı.

Uykusunun geldiğini hissediyordu ama inatla beklemeye devam etti. Beklemesinin sonucu olarak duyduğu anahtar sesi ile yerdeki bakışlarını kapıya çevirdi. İçeri giren Seungcheol'a dikkatle bakarken bir saniyeliğine bile gözleri buluşmamıştı. Büyük olanın sessizce odasına gidişini izledi. Üzüldüğünü hissetti sonra. Kalbi parçalara ayrılmıştı sanki. Bedenini bürüyen hayal kırıklığı ile ümitsizliği daha çok kapıldı. Her şeyin bittiğini hissetti sadece. Aptallığının cezasını yine kendi duygularıyla ödüyordu.

Seungcheol'un odasının kapısının kapandığını duyduğunda hazırda bekleyen gözyaşlarını sessizce yanaklarından akıttı. Fazla mı duygusal davranıyordu bilmiyordu ama uzun zamandır biriktirdiği gözyaşları sonunda yanaklarında ıslak yollar çizmeye başlamıştı. Feromonlarını yayış biçimi üzüldüğünü belli eder türdendi. Gözyaşlarıyla birlikte onları da yayıyordu farkında olmadan ve bu neredeyse bir evi dolduracak kadar olmuştu bile. Yoğundu hem de hiç olmadığı kadar yoğundu.

Kafasını eğip çenesini yastığa bastırdığında uzamış saçları yüzünü kapattı. Gözyaşlarını akıtırken ağlaması daha da şiddetleniyordu. İstemese bile ağlıyordu ve kendisinde odaya gidecek gücü bulamıyordu şu an. Ne kalkıp odasına gitmek ne de gözyaşlarını silmek istiyordu. Sadece aptallığı yüzünden kendisine kızıyordu.

Burnuna ulaşan parfüm kokusuyla kafasını kaldırdığında Seungcheol'un karşısına oturduğunu gördü. Uzanıp kahve saçlarını kulağının arkasına götürmesi daha çok ağlamak istemesine neden oldu. Karşısındaki feromonlarını hafifçe yayıyordu, sanki sakinleştirmek istiyor gibiydi. "Ağlama" Jeonghan hafifçe burnunu çekti. "Cheolie" dedi titrek sesiyle. "Özür dilerim" diye eklediğinde yanağına değen parmaklarla yutkundu. "Ben, bilmiyorum sadece babam yüzünden kafam karışmış hissettim. Aşk karşısında sadece aptal birine dönüyorum. Özür dilerim"

Seungcheol bir şey demedi. Sessizliği Jeonghan'ı daha çok üzerken büyük olan ayaklandı. Jeonghan telaşla ona bakıp elini tuttu. "Gitme" dedi. "Üç gündür kendimi eksik hissediyorum" Seungcheol ağlayan bedenin elini tuttu ve eğilip kızarmış dudaklarına küçük kelebek öpücüğü kondurdu. "Peçete getireceğim sadece" dedi. Jeonghan onu bırakıp küçük öpücüğü düşünmeye başladı. İstediği buydu. İstediği tek şey Seungcheol denen adamdı. Ayaklanıp Seungcheol'un elinden tuttu ve gözlerinin içine baktı. Koyu kahveleri içini titretmişti sanki o an. Nefesi kesilmiş gibi hissetti.

"Bu gece benimle uyur musun?" şişmiş gözleriyle baktığı adam dudaklarını birbirine bastırıp gülümsedi ve Jeonghan'a yaklaştı. "Uyuyacağım" dedi "ama lütfen ağlama"








-
Agliyom he

 cherry blossom -jeongcheolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin