on üçüncü bölüm
📌Kuzey Resia ve Morgen Sınırı,
Ormanlık AlanUykusuz geçen bir günün ardından Beomgyu kendini bitkin hissetmeye başlamıştı. Tüm gün kafasındaki sorunlara cevaplar aramış fakat umduğunu bulamamıştı.
Kendini gösteren güneş gözlerini kısmasına neden olacak kadar parlak bir hâl aldığında yerinden doğrulup esnedi. Esnerken bir yandan da etrafa bakıyordu.
Gece avcıları artık ortalarda görünmüyor, sesleri duyulmuyordu. Gececiler işi gündüz avcılarına bırakmıştı. Serçelerin cıvıltısı kulaklarını şenlendirmişti.
Arkasına döndüğünde gözlerini açmış ama hareketsizce yatan Yeonjun'u görmüştü Beomgyu. "Günaydın hyung!" diyerek uykulu gencin dikkatini kendine çekmiş ve hareketsiz şövalyeyi hareketliliğe itmişti.
Yeonjun yattığı yerden oturur pozisyona geçti ve Beomgyu'ya "Günaydın prensim." diyerek karşılık verdi. Yeonjun yanında uyuyan sevgilisinin kolunu hafifçe sarsarak uyanmasını sağladı ve ayaklandı.
Diğer prensini de uyandıracaktı fakat çoktan uyanmış olduğunu görmesiyle adımlarını yakındaki nehre döndürdü. Soğuk suyu sıcak yüzüne vurmak tüm zihninin açılmasını sağlamıştı.
Beomgyu ise bu süreç boyunca olduğu yerden hareket etmeyi reddedercesine kollarını bağlamış daldan dala zıplayan sincapları izliyordu.
"Prens Beomgyu." Beomgyu kendine seslenilmesini beklemiyor olacaktı ki olduğu yerde sıçramıştı. Hızla büyüyen gözlerini yerde bağdaş kurmuş oturan büyücüsüne çevirdi. "Efendim?"
"Prens Taehyun sana seslendi ama duymadın. Atış çalışması yapacakmışsınız. Atının yanında seni bekliyor." Beomgyu gözlerini devirip sesli bir şekilde nefes verdi.
Açıkçası bunların hepsi onun eğitimi, kusursuz bir kral olması içindi ama sıkılmıştı her şeyden. Kuzey Resia Krallığına geldiğinden beri ruhen de bedenen de hiç olmadığı kadar yıpranmıştı.
Kollarının bağını sonunda çözmüş ve atının eyerini ayarlayan Taehyun'a doğru ilerlemişti. "Bir şey yemeden mi alıştırma yapacağız?"
"Savaş anında her zaman yemek bulmaya fırsatınız olmayabilir prens." haklıydı.
"Pekala." demekle yetindi Beomgyu ve o da güzel atının eyerini düzeltip ok takımını da omzuna astı.
Taehyun atına atlıyınca diğer prens de onu bekletmeden atına atladı ve diğerlerine gidiyoruz haberini verdikten sonra ormanın içinde ilerlemeye başladılar.
Ağaçların sıklığı artana kadar ilerlediler ve atlar yürüyemez kadar darlıklar olmaya başladığında durdular. Atlarını bağlayıp yürüyerek devam ettikler yola.
"Neden bu kadar uzaklaştık?" Beomgyu tek eliyle kılıcının ucunu tutup diğer eliyle de ağaçlara boya süren prense doğru konuştu.
"Orda kamp kurduğumuzdan hayvanların çoğu kaçmış ve inlerine girmişti. Ne kadar uzaklaşırsak o kadar doyurucu değere sahip hayvanlar görürüz ya da bizi yiyecek bir hayvana denk geliriz. Şans." Beomgyu duyduğu son cümle ile şaşkınca gözlerini aralayıp iyice Taehyun'a yanaştı. Bunu fark eden Taehyun içinden içinden gülüyordu.