on dördüncü bölüm
📍Kuzey Resia, Ormanlık Alan
Taehyun'dan
İnsanlar her zaman geç olunca mı anlardı kalbimdeki hisleri? Normal insanları bilmem ama ben her zaman geç kalmışımdır özellikle de duygusal konulara. Belki de yetiştirilme şekilim yüzünden olan bir şeydi bu.
Sonuçta büyük bir krallığın veliahtıydım ve babam beni "Krallıkta duygular önemsizdir, evlat." diyerek büyütmüştü.
Uzun zamandır (belki de o kadar uzun değil ama Beomgyu hakkında düşünmeye başladığımda benim için zaman duruyordu) düşünüyorum.
Duygularım hakkında. Siktiğimin korkaklığını yapıp sonra da cesuru oynamamdan dolayı Beomgyu'nun kafasını allak bullak etmiştim. Yüz ifadelerinden, davranışlarından, bana dediklerinden belli oluyordu ve haklıydı da.
Genellikle geç kaldığım şeyler için çabalamam ama o, o çabalamak için değecek en doğru kişi. Saf kalbi, güzel düşünceleri, düşünceleri kadar güzel yüzü. Her şeyi, her şeyi çabayı hak ediyordu.
Dizlerimde uyuyan prensten önce uyanmış ve aynı o sahildeki gibi onu izlemeye koyulmuştum, tek bir fark vardı. Artık korkaklık yapmıyordum. Gözlerini açar açmaz benim gözlerimi görmesiyle kaşlarını havaya kaldırmış ve hemencecik oturur pozisyona geçmişti.
Soobini kontrol ettiğini anlamam zor değildi. "Günaydın." diyerek odağını yeniden kendime çektim. Bana dönüp oflaya puflaya günaydın dedi.
"Duyamadım?" ağzının içinde gevelediğinden dolayı duysam bile tekrar etmesini istemiştim. "Günaydın dedim neyini anlamadın?" sinirliymiş gibi çıkartmaya çalışmıştı sesini ama nerdeyse 1 aydır bir arada olduğum bu çocuğu tanımıştım.
"Sesini bir kez daha duymak istedim." demiş ve yanaklarının kızarmasına sebep olmuştum. Ayaklanıp hızlıca saçlarını düzeltti. "Sen bu aralar fazla açık sözlü olmaya başladın."
"Hislerimden eminim diyelim" dediğimde hızlıca bana dönmüi ve işaret parmağını kaldırıp sus işareti yapmıştı. "Neden bu kadar çekiniyorsun ki?" dememle bu sefer de gözlerini büyültmüştü.
Üstelememem gerektiğini düşünüp omuz silktim. Bugün buradaki son günümüzdü. Daha sonra saraya dönecek ve orda kalacaktık. Beraber olan zamanımız kısıtlıydı.
Kendi sarayındaki eğitimine gidip babasının saçma gerekçesi olan herhangi bir toprak parçasını ele geçirecekti. Beomgyu için bu gerçekten de zorlu olacaktı.
Güzelim gözlerinin özel bir gücü vardı. Belki de bu sayede benim düşündüğüm kadar zorlanmayacaktı bile.
"Bugün ne yapacağız?" uzun sessizliğim onu rahatsız etmiş olacak ki ilk konuşmayı o başlatmıştı.
"Bugün geri dönüyoruz. Yolu bul ve bizi gece olmadan çıkart bu ormandan." görevini ona söylediğimde nehirin kenarında daha fazla oturmaktan vazgeçmişti.
Diğerlerini de uyandırıp etraftaki eşyalarımızı atlara yerleştirdik. Beomgyu atıyla beraber önden yürüyordu. Ben de bu arada kaybolmadığımızdan emin olmaya çalışıyordum.