on birinci bölüm
Beomgyu elindeki irili ufaklı ağaç dallarını kuru alana bıraktı. Soobin taşlarla yuvarlak küçük bir alan oluşturmuştu ve geri kalanlar da yakacak şeyleri o alana atıyordu.
Hava açık olduğundan sadece ateş yakıp etrafında oturacaklardı. Henüz acıkmış olmadıklarından avlanma işini de ertesi günün sabahına bırakmışlardı.
Taehyun elinde iki taşı çevire çevire yanlarına geldi. Yeonjun da elindeki odunları sonrası için yanlarına bıraktığında artık herkes yanmayan ateş alanındaydı.
"Beomgyu hyung gel bakalım." Beomgyu kendisine hyung diye seslenen çocukla oturduğu yerden kalkıp onun yanına ilerledi. "Hyung mu?" Yeonjun bi anda sorduğunda Taehyun kafasını sallamıştı.
"Benden bir yaş büyük olduğundan ona hyung dememi istemişti." Aralarındaki konuşmayı diğerleriyle paylaşmasıyla Beomgyu kızardığını hissetmişti.
"Demek öyle." Soobin yan bi sırıtışla prensine baktı. Prensi ise eliyle sus işareti yapmıştı. Soobin ise bunun hesabını daha sonra sarayda sorma kararı almıştı.
"Hyung, sana ateş yakmayı öğreteceğim. Bu iki çakı taşı ile." Elindeki taşları gösterdi Taehyun. Beomgyu ise Taehyun'un yine bariz bir şekilde samimi davranması yüzünden allak bullak olmuştu.
Taehyun'un ince parmakları arasında duran taşlara baktı. Taşları aklına kazımaya çalıştı. Taehyun küçük bi çalı topluluğunu odunların altına koyup taşları birbirine vurup kıvılcım çıkartmaya başladı. 3. vuruşunda ateş tutmuştu.
Taehyun elindeki ısınan taşları dikkatli bi şekilde Beomgyu'ya verdi. Beomgyu bir şeyi yakma amacıyla değil de kıvılcım çıkartma amacıyla taşları birbirine vurdu. İlkinde olmadı, bir daha denedi yine olmamıştı. Üçüncü kez denediğinde yine hüsranla sonuçlanmıştı.
Yanaklarını şişirip kaşlarını çattı. Art arda deneyip durdu ama hiçbir şey olmamıştı. Taehyun sinirle taşları birbirine vuran çocuğun ellerini avuçları arasına aldı. Bir şey demeden kontrolü sağlamış ve ellerini beraber hareket ettirmişti.
İlk yapışlarında olduğunda Beomgyu şaşkınlıkla yanındaki gri saçlıya dönmüştü. Dip dibe oluşları hiç iyi olmamıştı. Taehyun'un nefesi kendisinin yüzüne çarpıyordu. Gözleri kapanmamak için beyniyle savaş halindeydi kırmızı gözlü prensin.
Taehyun biraz daha yakınlaşmıştı. Eğer Soobin aniden hapşurmasa öpecekti büyüğünü. Hızla geri çekilip belli belirsiz özür dilemişti. Beomgyu ise onların göremediği tarafa dönüp ısınan yanaklarına sövüyordu.
Taehyun bir kere daha anlamıştı, Beomgyu'nun yanında hareketlerini kontrol edemiyordu. Aklının zindanına hapsettiği düşünceleri, hareketleri yerinden çıkıyordu.
Taehyun bu ormana gelmeden önce de sahilde de hep kendini sınırlaması gerektiğini düşünmüştü. Aynı şeyleri düşünüp duruyordu ve bu durumdan sıkılmıştı. Taehyun aşık olmaktan korkan bir insandı ve bu durumun en büyük açıklaması bu olmalıydı.
Beomgyu kafasını eğip dizleri arasına aldı. Ne yaptığının farkındalığı ve Soobinin bu olayı görmüş olması gerginliğine gerginlik katmaktan başka bir şey yapmamıştı.