Medyadaki şarkıyla okuyabilirsiniz.
Keyifli Okumalar...
Ocak 2018
Elimdeki büyük kahve fincanının sıcaklığı titreyen parmaklarıma iyi gelmişti. Daha sıkı kavradım, kaldırıp yüzüme yaklaştırdım. Kokusunu içime çektim, ardından dudaklarıma götürdüm. Damağımda hafif bir yanma hissi bırakarak boğazıma akan sıcak sıvının acı tadı sanırım zevk vermişti. Emin değilim. Son zamanlarda hiçbir şeyden emin değilim.
Fincanı eski yerine indirip, dizlerimin üzerinde tuttum. Başımı yaslayıp karşıya baktım. Aylardır görmeye alıştığım manzara her gün aynı mı görünüyordu, yoksa bazen değişiyor muydu? Emin değilim. Bahçeyi, dev çam ağaçlarını ve beraberinde her şeyin üzerini örten kar, penceremin önünde bir sonsuzluk oluşturmuştu. Bu beyaz sonsuzluk bana bir şey hatırlatıyor, bir yer. Hatırlmak istemiyorum. Bakışlarımı hızla indirerek elimdeki fincana ve üzerinde yükselen buhara bakıyorum. Tekrar dudaklarıma götürecekken açılan kapı beni durduruyor.
İçeri giren kişinin yatağın üzerine bir şey bıraktığını duyuyorum.
"Telefonunu ve diğer eşyalarını getirdim."
Parmağım fincanın kenarında gezinirken sessizce dinliyorum.
"Bitirdin mi? Yazmayı?"
Belli belirsiz başımı sallıyorum.
"Her şey hazır. Senin onayını bekliyoruz."
Yeniden başımı sallıyorum.
"Angelina, bunu yapmak zorunda olmadığımızı biliyorsun. Sen hazır olmadığın sürece dönmek zorunda değiliz, değilsin."
Bir süre sessiz kalıyorum. Arkamdaki kadının iç çekerek kapıya yöneldiğini duyuyorum.
Sonunda dudaklarımı oynatıyorum, Alaska'nın soğuk havasıyla yarışan sesim duyuluyor.
"Yeterince saklandım. Artık dönmeliyim, bunu daha fazla yapamam, saklayamam."
"Bunu hak etmiyor."
Sesindeki nefreti duyuyorum.
Oturduğum ahşap sandalyeden kalkarak doğruluyorum, elimdeki fincanı pencerenin önüne istemeyerek bırakıyorum. Benim için bir doktordan fazlası olan kadına bakıyorum.
"Etmiyor." diyorum fısıltıdan farksız...
Odadan çıkışını izliyorum. Ardından yavaş adımlarla yatağa yaklaşıyorum. Beyaz kutunun kapağını açıyorum. Elim telefonuma uzanıyor. Parmaklarımın titreyişini göz ardı ederek açma tuşuna basıyorum. Ekranın açılmasını beklerken gözüm masanın üzerindeki kalın deftere kayıyor. Telefonu yatağın üzerine bırakıp masaya yürüyorum. Parmaklarımı siyah kapağın üzerinde gezdiriyorum. Kapağı açıyorum ve ilk cümleleri okuyorum.
"Ne siyah, ne beyaz... Sen benim Pretinha'msın..."
Beni önce bulutların üzerine çıkarıp ardından yerin dibine gömen, bu cümleydi her şeyi başlatan ve bitiren.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pretinha (& Neymar Jr) (+18)
Fanfiction"Neither black nor white, you are my pretinha" Bazen siyah olan kadın, beyaz olan adamdı; bazen de tam tersi. Onlar birbirine zıt iki farklı kişilikti; iki farklı zihniyet, iki farklı kalp ve iki farklı ruh... Ama her nasıl olduysa, birbirlerine bağ...