1. Bölüm Tanıtım

798 36 26
                                    

"Bir deniz kabuğu olsam sonsuz denizde uçsuz bucaksız sularda olurmuşçasına"

Bazen olur ya hani sabah erken saatte uyanırsın daha uykunu bile alamamışken kurduğun o alarm seni yeni bir güne hoşgeldin demek için uyandırır. Uyanırsın ama hâlâ yatakta oturup boş gözlerle herangi bir yere bakarsın, sanırım ayakta uyumak gibi bir şey.

O anda hayatı sorgularsın ben neden buradayım?
Neden yaşıyorum?
Saat kaç?
Neden okula gidiyorum?
Neden adam akıllı uyanmak yerine bu aptal alarm yüzünden sıcacık yatağımdan ayrılıyorum vesaire.

Hoş, her gün yaşadığım rutinim bu. Şahsen sabah o aptal alarm yüzünden uyanırım, boş boş yere bakar hayatı sorgularım. En nefret ettiğim şey buydu, rüyamdan uyandırılmak...

Zorla da olsa ayağa kalkıp yüzümü yıkamak için lavaboya giderken de şimdi yüzüm sıcacıkken bu su beni neden dondurmak zorunda diye de düşündüm.  Sanırım bu sadece benim yapmadığım bir şey değildi.

Annem kahvaltıyı hazırlamayı bitirince sürekli çağırırdı beni.

"Masal! Uyandın mı? Kahvaltıyı hazırladım babanı çağır ve gelin kahvaltıya hadi" evet yine sıradan bir gün.

Salona doğru ilerlediğimde babam krem rengi tekli koltukta oturmuş elindeki gazeteyi okuyordu, pardon sudoku çözüyordu. Yani anlamıyorum bu kadar dalmasını sağlayacak ne olabilirdi ki?

Rakamları doğru sıraya koyacaksın yanlış koyarsan olmazmış çok saçma.

"Dr. Fırat Durmuş kahvaltıya bekleniyorsunuz" babam bana sıcak bir tebessüm ile bakıp ayağa kalktı ve alnıma bir öpücük kondurdu.

Kahvaltı yapmayı hiç sevmezdim. O yumurtanın kokusu benim midemi bulandırıyordu. Annem sürekli bana, "Nimet o, yemelisin!" diyordu. Ben nimet olduğunu biliyordum ama kaldıramıyordum. Umarım bu günah değildir. Kendimi bildim bileli kahvaltı yapmayı sevmezdim. 

Beni az çok tanıdınız galiba ben Masal Hilal Durmuş çok üşengeç ama pozitif, çok uykucu ama aktif birisiyim. Beni seveceğinizi ve arada sırada gülüp sinirleneceğinizi hissedebiliyorum...

Kahvaltı yapma zorunluluğumuzu da yerine getirdiğimize göre artık okula doğru vites atabilirdim. Babam hazırlandıktan sonra arabayı çalıştırdı önce beni çok sevdiğim okuluma bırakacak sonra hastaneye doğru gidecekti.

Okulumu seviyordum ama beni çok sıkıyordu, özellikle kimya. Umarım bunu kimya öğretmenim duymazdı. Zaten ben sınıfta bırakmaya meraklı birisiydi şimdi hiç onunla uğraşacak gücüm yoktu.

Neyse günlük aktivite olarak dersi sövmeye başlayabiliriz...

Bu kadar saçma bir ders olamaz biz bilim adamı değiliz, bizden atomu parçalara ayırıp içinde kaç tane proton ve nötron var diye uğraştıracak şeyler sormayın.

Bazen düşünüyorum madem kimya hocaları birer dâhi, neden bilim insanı olmadılar da bizim olmamızı istiyorlar?

Ben istemiyordum, kimyayı anlamıyordum! Beyin hücrelerimde sorun vardı. Ya da bende, bilmiyorum.  

Kendi kendime düşüncelere dalarken sınıfa ne zaman geldiğimden haberim yoktu. 11A sınıfındaydım. Arkadaşlarım hatta dostlarım vardı. Ama her sınıfta olan gıcık kızlar ve kendini bir bok sanan erkekler de vardı. Ben daha az önce sıcacık yatağımda değil miydim, ne ara buraya geldim?

"Günaydın! Yüzünün hali ne böyle, yine tersten mi uyandın?" diyen Yasmin'i gördüm ve küçük bir tebessüm ettim. Yasmin, siyah dalgalı saçlı, kahverengi-siyah gözlü, 1.65 boylarında -benden sadece iki santim uzun- sempatik, asi, cesur aynı zamanda kendisine çok düşkün tatlı bir kızdı.

Deniz KabuğuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin