13. Bölüm İlk İtiraf

137 13 5
                                    

"Biliyor musun, gülüşün çok güzel ama ben o gözlerini görmediğime yandım. Eğer sen ülke olsaydın o gözlerin kesin başkent olurdu"

Zaman geçmek bilmiyordu. Her gözümü açtığımda güneş penceremden içeri benim yüzüme çarpıyordu. Kuş, köpek, araba sesleri beynimi dolduruyordu. Sol ayağımı sağ dizimin üstüne koymuş uzanıyordum. Bence en rahat uzanma tarzıydı. Penceremden gelen o hafif rüzgar beni donduruyordu. Hemen ilkbahar ayına girmek istiyordum.

Kendimi uzun zamandır oldukça dağınık hissediyordum. Binlerce parçası olan büyük, yapılması zor bir resmin her bir yapboz parçası gibi hissediyor ve birden fazla parçaların sürekli alakasız yerlere gitmesi gibi sinirleniyordum.
Doğru parçaları bulmak ve bulduğumuz parçanın gerisini devam ettirene kadar canımız çıkıyor. En önemlisi de bunu yapmak için bulunması gereken sabır. Şahsen o bende yoktu. Görüp görebileceğiniz en sabırsız insan ben olabilirdim.

Kabul edin, sizde de benim gibi domino taşları olmadığında okey taşlarını kullanarak domino oynadınız mı?
İşin komik yanı bizde okey de yoktu. Ben kuzenlerimin okey taşlarından domino yapıp oynuyordum.

Hani domino taşları olur ya siz onları sırayla koymak istersiniz ve yıkılmaması için büyük bir efor sarfedersiniz. Yıkmadan ve tek bir hareket yapmadan onları düzenli bir şekilde koymak sonra bozmak istersiniz.
Garip değil mi birkaç saat uğraştığınız şeyi tek bir parmak hareketiyle bozuyorsunuz? Bu sizi keyiflendiriyor mu? Şahsen ben keyif alıyorum.

Bu keyfi yaşamak istiyorsunuz ama sevgili kardeşiniz, sizi kızdırtmak ve delirtmek için bir tekme atar veya doğruca bozar. Benim kardeşimde yoktu ama kuzenlerim vardı. Onlar defalarca bana bunu yapmışlardı bende defalarca kızmış ve öfkeden küplere binmiştim.

Tuhaf bir duyguydu. Onu eğer onlar yıkmasaydı ben yıkacaktım. Böyle hem sinirli hem de garip hissedersiniz. Bu saçma gelebilir ama elimizden bir şey gelmez. Sinirleniriz çünkü bu keyfi biz yaşamak isteriz. O taşların üst üste düşmesi ve çıkardıkları sesi dinlemek, dizmesi üç saat bozması ise birkaç saniye sürse bile bence buna değerdi.

Bunları neden anlattım bilmiyorum. Tamamen can sıkıntısı ve psikoloji bozuntusundan olabilir. Ya da uzun zamandır yalnız ve umutsuz olduğumdandır. Siz hiç bakmayın bana bu aralar biraz ruh hastasıyım...  

Telefonuma sürekli mesajlar geliyordu ama ben 2 aydır mesajlara doğru düzgün bakmıyordum. En son telefonu elime aldığımda mesaj kutuma gelen bildirimden sonra bakmak istememiştim. Berkten gelen bir mesajdı.
'Bir daha senin yüzünü bile görmek istemiyorum, hem Yiğitten hem de bizden uzak dur. Eğer bir daha karşımıza okul haricinde çıkarsan her şey tamamen değişir Masal! Hiç görmediğin bir Berk Karakurt ile tanışırsın!' Diye yazmıştı.

Tam olarak üç kere bana attığı mesajı okumuştum. Bedenimi büyük bir hayal kırıklığı kaplamıştı. Berk'i kaybetmiştim bile. Halbuki benim Yiğit'i vurmak dışında bir suçum yoktu. O da kazayla olmuştu. Peki ya Bulut o da mı benden nefret etmeye başlamıştı?
Büyük ihtimalle o da artık beni görmek istemiyordu. Bana herhangi bir mesaj yazmamıştı. Sadece hastaneden çıkınca iki kere nasıl olduğumu sormuştu. Sesinde bolca hüzün vardı ama bana karşı bir öfke yoktu. Belki de üzmemek için bir şey dememişti. Ya da beni bir daha görmek istemeyecek kadar nefret etmeye başladığı için...

Ben bile kendimi görmek istemezken onların beni görüp sinirlenmemesi ve nefret etmemesi şaşırtıcı değildi. Beni asla affetmeyeceklerdi. Ya da ben öyle sanıyordum.
Belki Yiğit uyanırdı ve beni yine korurdu. Ama dediğim gibi... belki!

Deniz KabuğuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin