16. Bölüm Sevgi ve Utanç

157 11 8
                                    

"Eğer ben ülke olsaydım, başkentim sen olurdun. Gözlerin ise seninle birlikte yüzebileceğimiz bir deniz."

Sevgi, ne kadar da tuhaf bir sözcük... İnsanlar çiçek sever, hayvan sever, araba, motor sever. Ama nasıl oluyorda dengesini kaybettirecek bir insan sevebilirler ki?

Bazıları sevgiden acı çeker bazıları ise sevgisizlikten. Balıkları severim, papatyaları severim. Ama kendimden çok, canımdan çok bir erkeği nasıl sevebilirim? Beni seven, koruyan, güvenen, sadık, dürüst bir erkek nasıl beni sever? Sıradan olan insanları, hayattan soğuyan hatta bazen negatif enerji vererek yaşayan insanları nasıl seviyorlar.

Üşengeç, tembel, uykucu ve kendimi sevmeyen biriyim. Birisi çıkıyor karşıma beni sevdi diye şaşırmaya başlıyorum.

Kusurlarım var, kusurlarımı görmezden gelecek biri yok.
Korkularım var, beni koruyacak biri yok.
Hayallerim var, onları gerçekleştirecek biri yok.
Uykum var, onu kendim hallediyorum zaten...

Ama birisi çıkıyor karşıma kusurlarımı görmüyor, beni koruyor, hayallerimi gerçekleştiriyor, beni kokusuyla uyutuyor.
Bağımlılık denilen bir şey var. Alkol mesela, beyni uyuşturur insanı sarhoş eder.
Ben onu görünce sanki alkol kullanmama gerek yokmuş gibi -zaten kullanmam- beynim uyuşuyor ve sarhoş oluyorum. En sonda çok pis bağımlı...

Onu ilk gördüğümde beni sevmesi imkansız dedim. Sadece platonik olurum ben ona dedim. Şuan sevgili olmuştuk. Bu nasıl mümkün olabiliyordu?

Ben aptal biriydim.
Üşengeçlikte bir numara biriydim.
Tembel biriydim.
Fazla bakım yapmayan biriydim.

Tüm bunlara rağmen beni sevmişti. Aşık olmuştum, hayatımda ilk kez bu duyguyu yaşıyordum ve çok tuhaf hissediyordum.

Aşk... kulağa imkansızlık gibi geliyor.

Bana da böyle geldi işte koca bir imkansızlık. Ona sarılırım, beynim eror verir. Onunla konuşurum, beynim eror verir. Onun gözlerine bakarım, beynim eror verir. Ama bir kaç saat önce olan şey yüzünden beynim ve kalbim aynı anda eror verdi.
Canımın çıktığını hatta öldüğümü hissettim. Yaşarken öldüğümü, kalp krizi geçirdiğimi hissettim.

Onu öpmüştüm, aslında o öpmüştü ama öpmüştüm işte... daha ne olabilir? O an gözlerimi kapadım. Beyaz ışık gördüğüme yemin edebilirim ama kanıtlayamam.

O öyle bir histi ki tam anlamıyla, 'anlatılmaz yaşanır' anlatacak kadar edebiyat bilmiyorum. Bilsemde beni ben yapan o görevim devreye girer... üşenirim.

Patenden çıktığımızda Yiğitlerin evine gitmiştik. Gider gitmez bir koltukta oturduğum gibi uyumuştum. O kadar derin bir uykunun içindeydim ki bayıldığımı düşünmüştüm. Kalbim bugün olanları kaldıracak kadar güçlü değildi ama kaldırmıştı ve dinlenmesi gerekiyordu.

Bir süre sonra kollarımı kaldırarak esnedim ve yorgun gözlerimi yavaşça açtım. Uyandığımda üstüme serilmiş olan örtüyü gördüm. Onlarda olduğumu unutmuştum, kafamı kaldırmak yerine yere çevirmiştim. İki çift ayak vardı ve bana doğru dönmüşlerdi. İki kişi bana bakıyordu. Kafamı hafifçe kaldırıp bana bakanların yüzüne halsiz ve yorgun bir ifadeyle baktım. Tekrar esnedim ve gözlerimi ovaladım.

Bulut ve Berk benim yanı başımda dikilmiş bana bakıyorlardı.
"Hımm," dedi Berk bana gözlerini kısıp bakarak.
"Öldüğünü sanmıştım" dedi yüksek sesle, sanki sağırmışım gibi.
"Kız yorgun, rahat bırak uyusun" dedi Bulut, Berk'in omzuna sessiz olması için vurarak.
"Yiğit'i öperken hiçte yorgun gözükmüyordu ama" gözlerimi fal taşı gibi açarak Berk'in verdiği cevabı idrak etmeye çalıştım.

Deniz KabuğuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin