omf-19

345 49 205
                                    

"Anne bak, yemin ederim iyiyim ya."

Hâlâ bana çorba içirmeye çalışan annemle delirmek üzereydim. Hastane yemekleri yeterince kötüydü ve annemin inadıyla bunları yemek zorundaydım.

Aslında çoktan taburcu olabileceğim söylenmişti ama içine sinmeyen ailem daha deneyimli doktorun da değerlerimi görmesi için beklemek istemişti. O doktor şu an yolda olduğu için beklerken, odaya gelmiş olan hastane yemeğinden kurtulamamıştım.

Elinin tersiyle ağzıma vurup söylendi. "Sen anlarsın be iyi olmaktan? Şu hâle bak vitaminlerin düşmüş, kansızlık varmış. En kısa zamanda tam bir muayene yaptırmalıyız sana. Sözde kendine dikkat edecektin."

Haklı sözlerine karşı dudak büzüp, el mahkum çorbayı içmeye başlamıştım. Çorba bitince diğer yemeklerden de vermeye çalışmıştı ama gerçekten midem bulandığı için yiyememiştim. Midemin almadığını gören annem ise bu sefer ısrar etmemeyi seçmişti. Çok şükür.

Hızla açılan kapıyla gözüm gelen kişiye takıldı. Kaşlarımı çatıp konuşmaya başladım. "Ben sana git demedim mi? Kovmadım mı seni?"

Umursamazca omuz silkti. "Senin dediklerin bana etki etmiyor fazla." diyerek annemin yanına oturmuş ve hastane yemeğinin tadına bakmıştı. İğrenerek çubukları kendinden uzaklaştırmış ve "Bu ne be? Hayatımda bundan tatsız şey yemedim." demişti. O sırada ben de anneme 'sana demiştim' bakışları atıyordum. Ama nafileydi. Annemin taktığı söylenemezdi.

Babam da odaya girince kadro tamamlanmıştı. Koltukta oturan kişiyi görünce o da kaşlarını kaldırmış, "Jungwon seni kovmamış mıydı?" demişti.

Gülerek konuşan arkadaşım, "Yakasını bırakmayacağımı o dolapta kilitli kaldığımız zaman içimiz çıka çıka ağlarken söylemiştim. Unuttuysa kendi problemi." demişti.

Bahsettiği dolapta kalma olayı şöyleydi, biz biraz yaramazdık. Birgün okulda temizlik odasında bulunan bir dolaba girip abur cubur yeme derdindeydik. Ama bizim orada olduğumuzu doğal olarak düşünemeyen okul hademesi dolabı ve odayı kilitleyip gitmişti.

Başta bu eğlenceli gelse de bir süre sonra korkmaya ve acıkmaya, eh biraz da tuvalet ihtiyacı duymaya başlayınca ağlamaya başlamıştık. Yokluğumuzu fark eden ailelerimiz apar topar okulun kameralarına bakarken bizim temizlik deposuna girip çıkmadığımızı fark etmiş ve bizi kurtarmışlardı.

Babam hâlâ bizimle dalga geçerdi bu yüzden. Büyük bir utanç kaynağı.

Gözlerimi devirip konuştum. "İyi de Sunoo, okula gitmedin bir de üstüne tüm gece ayakta kalmışsın. Gözlerinden belli. Uyusaydın bari. Eve geçince geleceğini biliyorum zaten."

Olumsuz sesler çıkartarak yerinden kalktı ve yanıma gelip çatık kaşlarımı düzeltti. "Birincisi sevgili arkadaşım; kaşlarını çatma erken buruşursun. İkincisi ve en önemlisiyse," biraz daha yaklaşmış ve kulağıma "benim uyku düzenimden sana ne gerizekalı." demişti. Birazcık da kafama vurmuştu.

Aşık bana ya. Çok sever. Canım en yakın arkadaşım Sunoo.

Biz konuşurken, daha doğrusu ben Sunoo'yla atışırken, doktor gelmiş ve o da benzer şeyleri söylemişti. Bir süre verdiği ilaçları kullanmamı, ilk kutular bitince de tekrar kan vermem için gelmem gerektiğini söylemişti. Geçmiş olsun dileklerinden sonra nihayet eve gidebiliyordum.

Kimseye haber vermemiştik. Sadece eve gidince abimi arayacak ve iyi olduğuma ikna edecektim, o kadar. Çok korktuğunu biliyordum. O geceyle ilgili çok pişmanlığım ve utancım vardı. Ama en içimi huzursuz eden şey abimdi. Zaten benden uzakta yaşıyordu ve sürekli görüşemiyorduk. Bir de sorunlarımla onu mutsuz edemezdim.

off my face || sungwon ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin