Gözlerimi açmakta zorlanıyordum. Başımdaki keskin ağrı gözlerimi açmama engel oluyordu sanki.
Elimle yüzümü ovuşturup doğrulmaya çalıştım. Tabii sadece çalıştım. İnanılmaz bir ağırlık vardı üstümde. Sahi ne olmuştu en son? Sadece kapının çaldığını hatırlıyorum, sonrası yoktu. Kimin geldiğine bakmamıştım bile. Ama hâlâ yaşadığıma göre katil değildi. Çok iyi.
Muhtemelen Sunoo ya da Jake anneme haber vermişti. Aşağıdan gelen tıkırtılar bunu onaylar nitelikteydi. Yine de annemin beni odama taşıyacak gücü olduğunu sanmıyorum. Belki de babamla gelmiştir.
Doğrulmaya çalışma çabalarım sonuç vermemiş, kendimi yeniden yatağa gömülü hale getirmiştim. Ayağa kalksam düşecek gibiydim. Zorlamadım bu yüzden. Yorganıma iyice sarılıp uykuya geri dönmeye odaklandım. Hâlâ biraz üşüyordum.
Birkaç dakika sonra odama yaklaştığını duyduğum adım sesleriyle gözlerimi açtım ve gelen kişiyi bekledim. Saniyeler sonra açılan kapı odama koridor ışığı getirdi. Yattığım taraf koridora yakın olduğu için ışığa yakındım ve gözümü kamaştırmıştı. Anlık olarak gözlerimi kapatsam da hemen açmıştım. Gelen kişi kapıyı kapatmamış ama ışığın beni rahatsız etmemesi için de aralık kalacak ölçüde itmişti.
Ağır adımlarla yatağıma gelmiş kenarına oturmuştu. Ben ona tepkisizce bakarken, o gelip önce tek eliyle yüzümdeki saçları geriye itmiş sonra da dudaklarını alnıma bastırmıştı.
"Biraz düşmüş ateşin. İyi bari. Nasıl hissediyorsun kendini?"
"Bilmiyorum. Üstümde büyük bir ağırlık var gibi."
"Çorba hazırlamıştım sana. Onu iç şimdi. Sonra da ilaç içersin daha iyi olursun."
Kafa sallamıştım. O da bir şey dememi beklemeden aşağı gitmişti. Yerimde doğrulurken üstümün değiştiğini fark ettim. Saçlarım da hafif nemliydi. Sanki yeni yıkanmış gibi.
Üstümü incelerken o da içeriye elinde tepsiyle gelmişti. Tepsiyi önce masaya bırakmış ve yanıma gelmişti. Üstümdeki yorganı tamamen atmıştı. Mızırdanıp yorganı geri çekmeye çalıştım. O da yeniden itti. Birkaç kere tekrarlayınca dayanamadım.
"Üşüyorum neden çekiyorsun? Daha çok hasta olayım diye mi?"
"Aksine daha çabuk iyileş diye. Ateşin var diye üşüdüğünü sanıyorsun."
"Sanmıyorum, üşüyorum."
Bıkmış şekilde konuştu. "Gerçekten çocuk gibi oluyorsun bazen Jungwon."
Adımı söylediğinde sabrının sınırına geldiğimi anlamıştım. Biraz daha az inatçı bir tavırla konuştum.
Son şansım olan masum ses şansımı kullandım. Hafif bir mırıldanmayla, "Bari ayaklarım yorgan altında kalsın. Onlar hep üşüyor zaten." dedim.
Bunu bildiği için pes edercesine konuştu. "İyi, tamam. Ama sadece ayakların."
Kafa salladım hızla. Ayaklarımı örtmüş ve masamda duran tepsiyi getirmişti. Daha rahat oturması için ben de yana kaymıştım.
"Ne çorbası bu?"
"Anneannemin biz hastayken hep hazırladığı bir tarif. Her şeyden var içinde. O yüzden sorgulama. Tadı içindekilere rağmen garip şekilde güzel."
Benim tepsiye uzanmama gerek bile kalmadan ilk kaşığı uzatmıştı. Bekletmeden içtim. Ağzımın tadının bozulduğunu biliyordum ama gerçekten de dediği kadar vardı. Çorba bozuk ağız tadıma rağmen oldukça güzeldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
off my face || sungwon ✓
Fiksi Penggemarhisleri artık ona ağır gelmeye başlamıştı. 🎶 off my face [cover by heeseung]