Gözlerimin, gözlerinden dudaklarına doğru inmesine izin verdim. O da bu mesajı almış ve gülümseyerek aradaki mesafeyi kapatmak için atak yapmıştı.
▪️
Masada arada benim öksürüklerim dışında ses çıkmıyordu. İçtiğim ilaç bir nebze iyi gelse de öksürüklerim başlamıştı ve durmuyordu.
Arada karşımda oturan ikiliye ölümcül bakışlarımı atarken yemeğe odaklanmaya çalışıyorum. Hayır, birisi onlara para mı vermişti hayatımın en önemli anlarından birisini yaşamak üzereyken batırmaları için, anlamadım.
Tabii önce başa sarmalıyım sanırım. Anlatıyorum. Tam o an yaşanacakken bir anda odama en uygun tabirle dalan iki arkadaşım yüzünden geri çekilmiştik. Nasıl geldiklerini bilmiyordum çünkü evde sadece ikimiz vardık. En azından benim bildiğim kadarıyla.
Bunu, onu bir köşeye çekip sorduğumda bana "Hiçbir ses duymadım, duysam elimi daha çabuk tutardım." demiş ve kızarmama sebep olmuştu. Cümlenin yarısını aslında duyamayacağım bir kısıklıkta söylemişti. Ancak öyle yakındık ki bunu söylediğinde duymamam imkansızdı.
Salona geçtiğimizde ikilinin, hatta annemi de sayarsak eğer üçlünün bakışlarıyla babamın işten gelişini bekledik. Onlar kendi aralarında konuşurken biz sessizce duruyorduk. Ne zaman ikisinden birisiyle göz göze gelsem alaylı bakışlarla karşılaşıyordum. Öyle bakmaları normaldi aslında. 'Ben demiştim.' diye haykırıyorlardı.
Hislerin sadece bende olduğunu düşünüyordum çünkü. Hala da öyle düşünüyorum. O sadece duygusal bir boşlukta. Muhtemelen anın büyüsüne kapılıp yaklaşmıştı.
Babam geldiğinde masaya oturmuştuk ve şu an sessizce, öksürüklerimi saymazsak, yemeğimizi yiyorduk.
"Bu kadar kötü olduğunu tahmin etmemiştim Wonnie. Hastaneye gidelim ister misin?"
Annemin ilgili ve endişeli bakışlarına gülümsedim. Elimin üstüne koyduğu elini sıktım ve "İlaç içmiştim zaten, yarına kendime gelirim. Olmazsa gideriz. Endişelenme bu kadar." dedim.
"İyi bakalım. İyileşmeden hiçbir yere çıkmak, gitmek yok. Ona göre." Son cümlesini bana değil de masadaki üçlüye bakarak söylediğinde gülmememi tutamamıştım çünkü hepimiz biliyorduk ki herkes sakin kalsa bile hiperaktif Sunoo'muz bizi dışarı çıkartmaya çalışırdı.
Kötü bakışlarıyla bana döndüğünde ona öpücük attım.
Yemek bittikten sonra masayı toplarken annem yardım etmeme asla izin vermemiş ve nöbetçilerimle birlikte beni odama yollamıştı. Onlar babamla mutfağı toparlarken biz de odamdaydık. O sandalyede, ben ve Sunoo yatağımda bağdaş kurmuş oturuyorken Jake hiçbir yer yokmuşcasına halıda oturmayı seçmişti. Artık şaşırmıyordum bu hallerine.
"Ciddi ciddi düşünmeye başladım saçlarımı gri mi yapsam diye. Bu hâli de güzel ama gri istiyor içimdeki susmayan o ses." Jake her zamanki kararsız halleriyle bizden fikir alma aşamasını geçmiş artık kendini ikna etme aşamasına gelmişti.
"Sana gerçekten yakışır. Jungwon'u ikna etsem onu mavi yapmayı istiyorum. Belki kendim de pembe denerim. Sunghoon sana hiç sormuyorum sen zaten boyadın saçlarını."
Baş parmağımla, işaret parmağımı yakınlaştırıp konuştum. "Bir an, sadece çok küçük bir an nefes almayı unuttuğunu sandım. Nasıl bir hızda konuşmaktı o öyle?"
Göz devirip yüzünü bana döndürdü. "Seni hiç umursamıyorum Jungwon. Sen aslında yoksun. Sen sadece bir varlıksın ama keyfim geldiğinde görünen. Şimdi sus." Son cümlesini söylerken işaret parmağını dudağının üstüne koymuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
off my face || sungwon ✓
Fanfictionhisleri artık ona ağır gelmeye başlamıştı. 🎶 off my face [cover by heeseung]