Maçın son saniyeleriydi. Herkes nefesini tutmuş ve de gergindi. Çünkü eşitlik vardı.
Biz seyirciler bile bu kadar gerginken oyuncuların gerginliğini düşünemiyordum bile.
Son bir hamleyle top, Jay'den ona gelmişti. İyice terlemiş ve yorulmuşlardı. Bu yüzlerinden okunuyordu. Kolay değil tabii ne zamandır devam ediyordu maç. Son şansı olduğunu anladığı gibi topu potaya gönderdi. O an orada bulunan kişilerden birisinin bile nefes almadığına yemin edebilirdim.
Hani dizilerde olur ya uzun bakışma sahneleri asla bitmeyen türden ya da kitaplarda olan 'sanki zaman durmuş gibiydi' tarzı sahneler. O anın içindeymiş gibi hissetmiştim. Zamanın donduğu o anda.
Sonra etrafta herkes sevinç tezahüratlarıyla ayaklandı. Yüzü güldü. O an anladım ki başarmış. O zaten hep başarırdı. Her zaman yapardı. Mükemmeldi çünkü o. Her şeyiyle.
Gülerek takım arkadaşlarıyla kucaklaştı. Bizler onları alkışlarken, onlar da haklı sevinçlerini yaşıyordu. Hala onu izlerken koluma sarılan kollarla şaşırmıştım. Sahaya baktığımda sebebi anlamıştım. Heeseung, Sunoo'ya işaret yapıyordu. Sana demiştim tarzı. Ve biraz da başka şeyler. İkisinin farklı bir frekansı vardı kendi aralarında. Sunoo da bunun üzerine utanmış ve koluma sarılmıştı.
Çok tatlıydı şu an. Yanakları kızarmış ama hala göz temasını kesmemişti. Gülümsemem büyürken aralarındaki bu çekimin ne kadar güzel olduğunu düşündüm.
Jake'in çekiştirmeleri ise bu tatlı flörtleşmelerini bozan şey olmuştu. Sunoo tam ona kızacakken durumu anlamış ve "Yakından flörtleşmek varken neden uzaktan yapıyorsun ki?" diye mantıklı bir neden sunmuş ve bizi sahaya indirmişti.
Herkes onları tebrik ederken ben köşede kalmayı tercih etmiştim. Yalnız kalınan zamanları daha çok severdim. Kalabalık gericiydi. Korkutuyordu beni.
Jake'le konuşurken birden ikisinin de bana dönmesiyle konularının ben olduğumu anlamam çok zor olmamıştı.
Jake'in omzuna dokunmuş ve yanıma gelmişti.
"Selam."
Yorgunluğu sesine bile yansımasına rağmen hala enerjik duruyordu. Kazanmanın verdiği mutluluktan olsagerek.
"Selam. Tebrik ederim."
Üstüne saatlerce, günlerce ve belki haftalarca konuşabileceğim gülümsemesi büyümüştü. Gözleri parlıyordu.
"Teşekkürler."
Sessizleşmiştik. Elini ensesine attı kaşıdı. O sırada şişen kaslarından haberi var mıydı acaba? Sonra kaşlarıyla bir yeri gösterdi. Elimde içmeyi unuttuğum, içmeye kıyamadığım, sütü.
"İçmemişsin."
İçememiştim. O almıştı bana bunu hemen içemezdim, sakinleştirmem gereken duygularım vardı. Fakat bunu ona söyleyemezdim.
"Sen kazandığında beraber içeriz diye düşünmüştüm."
"Sütü mü?"
"Ne?"
İşte saçmalamıştım. Karşısında eksik ögelerle cümle kurar ve saçmalardım hep. Bildiğimi bana unuttururdu çünkü.
"Beraber içeriz dedin ya."
"Ha şey, evet. Yani sen kahveni alırsın ben de sütü içerim falan diye demiştim."
Minik bir kahkaha attı.
"Çok tatlısın."
Sonra kulağıma yaklaştı. Ölüm sebebim olabilirdi bu yakınlığı.
"Şu an canım kahveden çok muzlu süt içmeyi istiyor bir kişiyle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
off my face || sungwon ✓
Hayran Kurguhisleri artık ona ağır gelmeye başlamıştı. 🎶 off my face [cover by heeseung]