"GERÇEKTEN ÖPTÜ MÜ?"
"Yok, öpüşmüşler. Karşılık vermiş."
"TANRIM DAHA BÜYÜK ŞOK."
Sunoo ve abartılı halleri beni gerçekten bitiriyordu. Dün geceki konuşmamızdan, öpüşmemizden, sonra sarılmış ve uyumuştuk. Yalan söyleyemem, uzun süredir çektiğim en huzurlu uykuydu.
Ta ki sabah olup, telefonu çalana kadar. Koç aramış ve ani kararla antrenmana çağırmıştı tüm takımı. Normalde bunu duyduğunda uçan çocuk ilk kez gitmek istemez gibi telefonu kapattıktan sonra bana sarılıp, yatmıştı bir süre daha. Ne yazık ki bu süre sadece beş dakikaydı. Çünkü bu sefer de güzel anımızın katili Heeseung olmuştu. Bu bile yetmişti gerçi ama fazlası da göz çıkarmazdı.
Çıkmadan önce yapışık ikiz gibi geçirdiğimiz dakikaların sonucunda gitmeden Sunoo ve Jake'i aramış, başıma dikmişti. Onlar gelene kadar da önce ikimize de bir şeyler yedirmiş, ardından da kendime dikkat etmem ve yemeklerimi, ilaçlarımı aksatmamam için oldukça uzun ve biraz da sıkıcı konuşma yapmıştı. Yine de konuşan o olduğu için bu 'sıkıcı' diye değerlendirdiğim vakit bile çok kıymetliydi.
Sunoo ve Jake geldikten sonra o da çıkmış, çıkmadan bir kez daha öpmüştü. Yanağımdan. Sunoo bunun için bile çıldırırken ağzımdan öpüştüğümüzü kaçırmamla, yaklaşık on yedi dakikadır bunu sindirmeye çalışıyordu.
"Peki birdenbire ne oldu da kafasına taş düşmüş gibi davranıyor? Ya tamam iyiydiniz ama sonuç olarak bu daha önce hiç olmamıştı."
Jake'in oldukça mantıklı sorusuyla ona döndüm. Dün gece konuşmuştuk bunu. Hâlâ kafamda oturması gereken şeyler olsa da, yine de temel cevaplar vardı hep.
"Artık bizi, ilişkimizi daha ileriye taşımak istiyormuş." diyerek açıkladım. Detaya girmedim çünkü kimse bilmiyordu. Asıl neden sadece ikimize saklıydı. Arkadaşları bu kadar hızlı bir değişikliğe kızıyorlardı sadece. Şüpheli geliyordu onlara bu durum. Bir anda benimle ilişkiye başlamasına şaşırmışlar ve üzer diye korkmuşlardı. Ama ben halimden memnun olduğum için bir şey de diyemiyorlardı fazla.
Bunu isteyen ben değil miydim zaten? Ona kızmamaları gerekiyordu.
Benim arkadaşlarımsa olayları üstelemese de her şeyin farkındalardı. Bunu biliyordum. Sadece sesli söylemediğim için onlar da bilmiyor gibi davranıyor ve hayatımızı kolay bir şekilde ilerletiyorlardı.
Jake, anladığını belirterek kafa salladıktan sonra önündeki telefona döndü. Sınav haftasının araya girmesiyle takıma girip girmediğini öğrenmesi gecikmişti. Aslında o gün söylenecek sanıyorduk ama asıl kadro sınavlardan sonra açıklanacakmış. Sona kalan Jake de dahil toplam beş kişi sadece alıştırmalar için birkaç antrenmana katılmıştı. Uyumlarını görmek adına. Kesin kişi veya kişiler sınavlardan sonra açıklanacaktı. O yüzden bu günlerde bir açıklama geleceğini düşünüyorduk.
Gergin olduğunu bildiğim için yanına sırnaşmıştım. Zaten dünden sonra çok daha iyiydim. Şanslıydım ki hafif geçiriyordum hastalığı. O da kolunu omzuma atınca iyice yayılmıştım. Telefonunu elinden alıp sehpaya doğru koydum.
"Seçileceğini hepimiz biliyoruz Jae.. Seçilmezsen de sorun değil zaten. Onlar kaybeder, ağlayarak günlüklerine yazarlar kayıpları için."
"Seni seçerlerse, senin de maçlarına geleceğiz. Tanrım destekleyici bestie olmak ne kadar zor bir şeymiş. Jungwon sakın okul takımına girme, sana da yetişemem ben." Sunoo'nun tatlı ağlamalarının Jake'i rahatlattığını hissettim. Ona takılmaya karar verdim.
"Aslında aklımda yoktu ama senin özel isteğin için girebilirim. Tekvando nasıl fikir? Dans belki?"
"Amacın beni öldürmek mi senin? Heeseung zaten yoğun göremiyorum, sizin peşinizde koşarken hiç göremem artık." Cümlesini tamamladıktan sonra ağlayarak kendini geriye yatırmıştı.
"Oldu o zaman bizimki drama queen modunu açtığına göre ben markete gidiyorum. Naneli çikolata alalım ki sussun." Kafamı sallayıp onaylamıştım. Sehpada duran telefonunu almış ve "Yedi dakikaya gelirim." diyip çıkmıştı.
Aslında evde hep Sunoo için ayrı atıştırmalık bulundurdum. Ama Jake'in hava almaya ihtiyacı olduğunu bildiğim için sesimi çıkartmamıştım. İçim bu duruma sıkılırken Sunoo'ya döndüm. Onun da düşünceli olduğunu gördüm. Muhtemelen aynı sebepten endişeliydi. Gözlerimi önümdeki siyah ekrana çevirdim. Düşüncelerim aklımda dolanıp duruyordu.
Endişe sebebimiz katılamayacak olması değildi, ilk kez kendini bizim dışımızda bir ortama atmak istemesiydi. İlk denemesinde üzülmesini istemiyorduk. Bizim dışımızda da arkadaşlarının olmasının ona iyi geleceğini çok iyi biliyorduk.
"Kendimi gerçekten onu korumak zorundaymış gibi hissediyorum. Çok masum ve savunmasız. Ama artık bizsiz de bir şeyler yapması gerektiğini biliyorum. Buna ihtiyacı var." Aklımdaki düşünceleri sesli bir şekilde söyleyen Sunoo'ya baktım tekrar.
"Biliyorum.. umarım kabul edilir. Bu onun ilk fırsatı ve güvenini kaybetmemesi için önemli bir adım. OFF çok seviyorum sizi. Jake gelsin de sarılıp, ağlayayım biraz size."
Ciddi kalamıyordum ama ne yapabilirdim. Ciddi kalsaydım ağlardık. Çok ağlardık. Arkadaşlığımızın altın kurallarından birisiydi bu, biri ağlarsa diğerleri sorgulamaz sakinleşene kadar dururdu. İsteyen ağlardı ki hep ağlardık. Biraz duygusaldık. Azıcık.
Yaklaşık on dakika sonra kapı açılmıştı. Çıkarken anahtarı almıştı ki tekrar kapı açmakla uğraşmayalım diye. Elinde dolu poşetlerle gelmişti. Muzlu süt paketini görmemle gözlerimin parladığına yemin edebilirdim. Günün her saati, her saniyesi içebilirdim.
Yanımıza oturdu. "Buyurun bakalım efendim. Muzlu süt size," derken bana güzelce çalkamış ve ağzını açıp bana uzatmış, sonra Sunoo'ya dönüp "bu naneli çikolataysa size efendim. Keyifle tadını çıkarınız." demişti.
İkimiz de teşekkür etmiş ve önümüzdeki güzelliklere odaklanmıştık. Biraz süre geçince sıkılmış ve film izlemeye karar vermiştik. Az önce kabaran Jake aşkımızla bir koluna Sunoo, bir koluna da ben girmiş şekilde filmi izliyorduk.
İlerleyen saatlerde yandan gelen burun çekme sesiyle kafamı döndürmüştüm. Sunoo içli içli ağlıyordu. Zaten duygusal ruh halim onun ağladığını görünce dayanamamış, kendini salmıştı.
İkimiz de çok fazla ağlamaya başlayınca Jake panik şekilde bize bakıyordu. Normalde alışıktı ama şu an normalin üstündeydi ağlamamız, korkmuştu doğal olarak. Kollarını bizden kurtarıp, ilk iş filmi durdurmuştu. Sonra bize peçete getirmiş ve ikimizin de yüzünü bir güzel silmişti. Çok etki etmemiş olsa da. Biz de onun başının duygusal belalarıydık işte. Yapacak bir şey yok.
Yüzünü sıvazlayarak önümüzdeki sehpaya oturdu bize dönük olarak. "Gerçekten ağlamayı bu kadar çok mu seviyorsunuz merak ediyorum? Her izlediğimiz filmde ağlayacak bir şey buluyorsunuz illa ki. Kriz sebebi"
"Yapacak bir şey yok. Biz de senin başının duygusal belalarıyırız." Gayet rahat bir tavırla kurduğum cümleyi Sunoo aynı rahatlıkla devam ettirdi. "Kurtuluşun zaten yok alış bence."
"Kurtulmak isteyen de yok zaten ama siz yine de daha az ağlayın." Bir yandan baş parmağını işaret parmağına yaklaştırarak 'biraz' işareti yapıyordu.
Tekrar burnumu çekip yüzüme hava yaptım. "Tamam, tamam. Ağlamıyorum bugünlük. Yüzüm şişecek yoksa." Yanımda duran Sunoo'nun bacağına vurdum. "Sen de ağlama üzülüyor Jake."
O da ağlamayı bırakıp bir anda üstümüze çullandı. "Ben sizi çok seviyorum biliyorsunuz değil mi? İyi ki en yakın arkadaşlarım sizsiniz."
Anlaşıldı, bugün benim ağlama günümdü.
Sarılışına karşılık verip üçümüz de sarılmaya başladık. Şimdi mutluydum. Çünkü hayatımdaki en rahat yerimdeydim, beni ne olursa olsun koruyup kollayacak kardeşlerimin kolları.
💛💛💛
Ufak bir itiraf: aslında 3. Bölümde olayları işleyecektim ama birisinin(evet senin) "hızlı işliyorsun konuyu yani" demesiyle biraz mutlu yazayım dedim 10 bölüm uzadı. Şimdi de kıyamıyorum...
Bu bölümü Jakein doğum gününde yazdım yani biraz o ön planda çünkü onu düşünmeden geçmedi günüm????
Görüşürüz, dilerim beğenmişsinizdir. ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
off my face || sungwon ✓
Fanfictionhisleri artık ona ağır gelmeye başlamıştı. 🎶 off my face [cover by heeseung]