"Çirkinleşir sanıyordum. Gittikçe güzelleşti piç." bölümü
Ben: Bu anneler niye böyle? (15.17)
Eser: Sorunun cevabının "Bu anneler nasıl böyle oldu?" sorusundan geçtiğini düşünüyorum ben. (15.17)
Eser birkaç dakika süreceğine emin olduğum mesajını atarken gözlerimi ekrandan çektim. Bakışlarım odanın içinde bir çember oluşturmuş anneler birliğine kaydı ve ekrandaki hareketlilik gelene kadar somurtarak onlara baktım.
Eser: Bir topluluktaki her bireye aynı muamele uygulanıyor çünkü. Annenin sana yaptığını, onun annesi de ona yapıyor. Davranışın kalıtsallığına hükmümüzün geçmesi için oldukça uzun süre kendimizle savaşmamız gerekiyor. Bazıları bu savaşı kazanarak daha sağlıklı bir birey olup daha sağlıklı bireyler yetiştiriyor ama bazıları da kendi savaşını içinde kaybederek ruhuna zarar veriyor. İnsan bilinci sonu belirsiz bir savaşa girmektense gördüğünü uygulayarak kolaya kaçmaya da meyilli. Bana bu sağlıklı da geliyor aslında. Bununla ilgili daha ayrıntılı bir makale okumuştum. İstersen sana linkini atabilirim. (15.19)
Cevap vermemi beklemeden ekledi.
Eser: Tabii bulabilirsem. (15.19)
Makale linkine falan ihtiyacım yoktu çünkü Eser'in mesajı bile kafamı bulandırmaya yetmişti. Daha fazlasını kaldırmaya gücümün olduğunu sanmıyordum ama Eser'in makale okuyacak kadar kafasının çalışmasına uyuz olduğum için sorusunu geçiştirmekle yetindim.
Ben: Bir ara atarsın ya. (15.19)
Ben: Sen doktor olacağım derken psikoloji mi düşünüyordun? (15.19)
Eser: Yani aklımda birkaç tane seçenek var. Psikoloji, istemekten öte merak ettiğim bir bilim. (15.20)
Sonra da onlarca mesaj sürecek bir gelecek planı üzerinde konuştuk.
Eser'le tanışmamızın üzerinden birkaç hafta geçti. Kötü bir insan olmak istemiyorum ama Eser'in neden benimle konuşmak zorunda olacak kadar çaresiz kaldığını anlayabiliyordum. Eser çok yakışıklı, bakımlı, düzenli, çalışkan, nerede nasıl davranılacağını bilen, kibar, ilgili ve nadir de olsa komik bir çocuktu. Onun kusuru düşünmekti. Elbette insan düşünceli olmalı AMA ESER BUNU BİRAZ ABARTMIYOR MU SİZCE DE.
Yani böyle kusura kurban tabii ama yine de bazen bazı konuları öyle sündürüyordu ki sıkılıyordum. Onunla konuşmak güzeldi elbette, bazen ses kaydı attığı oluyordu ve sesinden ne kadar eğlendiği anlaşılıyordu. Konuştuğu şeylerden keyif alıyordu ve ben de iflah olmaz bir cahil olduğum için benimle konuşmaya devam ediyordu.
Eser sıkıcıydı ve benimle konuşabilmesinin başka bir açıklaması yoktu.
Bir süre sonra Eser ders çalışması gerektiğini söyleyerek çevrim dışı oldu. Telefonu elimden bırakacaktım ama bir kez titremesiyle gözümün ucuyla ekrana baktım.
Yoyo: Seni kurtarmamı ister misin? (15.39)
E bu da soru muydu şimdi. Annemin korkunç bir planla hazırladığı altın günündeydim. Önceki gece dışarı çıkayım diye yalvarmıştım ama bana "Olmaz, bana kim yardım edecek?" sorusuyla engel olmuştu. Bir ergen olarak bağırışımı engelleyememiştim ve araya babamın da girmesiyle odama postalanmıştım. Suratım asık, insanların sorularına ağzımın ucuyla cevap vererek salonda otursam da annemin inadı inattı. Beni asla odama yollamadı. Boşalan çayları doldurmak ve "hayır" cevabına rağmen ısrarla doldurmak zorunda kaldığım tabaklarla uğraşmak işlerimin arasındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arılar ve Erkekler | Tamamlandı
أدب المراهقينilk kelime: 11 aralık 2022 son kelime: 26 ekim 2024 *dikkat! bu bir çocukluk aşkı hikâyesi değildir* "Yoyo: Dikkat et, sağında arı var. Kendimi tutamadan sağ tarafımı kontrol ettim. Telefonuma döndüğümde homurdanıyordum. Ben: Evet, solumda da sen...