25 (1. Kısım)

215 34 34
                                    

Üniversite sınavı: YGS girişi ya da yağmurun bir türlü yağmadığı bölüm -1-

İlk karnemi aldığım zamanı çok iyi hatırlıyorum. Toplam beş dersim vardı. Matematiğim ve Türkçem dört; Hayal Bilgisi, Müzik ve Beden Eğitimi derslerim beş gelmişti. Arkadaşlarımın arasında bütün derslerinin beş geldiği karneleri olanlar vardı ve zaten herhalde çoğu kötü karnenin benimkinden pek de bir farkı yoktu.

Asıl kötü olan okulda, karnelerimi ilk kez gördüğüm zamanlarda yaşadıklarım değildi; en berbatı, eve geldiğimde benden iki yaş kadar küçük olan kardeşimin getirdiği pekiyi notlardı. Hep, hayatımın bir yerlerinde idare eder kişisi oldum. Bu durum Ruhi'nin yanında çok daha kötü bir hâle geliyordu. O benden çok çok daha iyiydi; hatta oturduğumuz sokakta en iyi liseye giden kişi olarak hatırı sayılır bir ünü vardı.

Ruhi, sokağın en meşhur komşu çocuğuydu belki ama benim komşu çocuğum kardeşimdi.

Hayatımın her alanında mutlaka girdiğim bir kıyaslama vardı. Karşımdaki kişi ise çoğunlukla kardeşimdi. Onunla hep aynı şeyleri yaşıyorduk. Aynı aileye sahiptik, aynı evdeydik, ikimizde de aynı imkânlar vardı, aynı genleri taşıyorduk. Evet o erkekti (ve bu durumu daha iyi bir hâle getirmiyordu) ama bu herkesin ağzına pelesenk olmuş "erkek sonuçta, matematikte daha iyi olması normal" sözünden başka bir şey getirmiyordu. Üstelik benim sözelim de iyi değildi.

Yani kendimi hep yetersiz bulmuşumdur ve o sıra, ilk Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonrasında bu his kat be kat arttı.

Sınavdan çıkar çıkmaz eve gelip telefonumu elime aldım ve toplam dört mesaj attım. Üç farklı kişiye ve üç kişinin de olduğu bir gruba. Hepsinin anlamı hemen hemen aynıydı ama mesajlar farklı cümlelerden oluşuyordu.

Yeşim'e Ağlamamalıyım, di mi? (13.52) yazmıştım.

Çünkü ağlanacak bir şey yoktu.

Bir dakika sonra Eser'e Ağlayacağım galiba. (13.53) yazdım.

Ağlamadım.

Bir dakika sonra kimse bana dönmeyince Yavuz'a sarılmıştım. Ağlıyorum. (13.54)

Yalnızca bir dakika sonra cevap verdi. Hayır, ağlamıyorsun. (13.55)

Ağlamıyordum evet ama ağlıyor da olabilirdim. Bu yüzden ona bok gibi bakan emojiyi gönderdim. O da bana arı emojisi attı.

Yaklaşık yarım saat sonra dönen Yeşim'in mesajları tahmin ettiğimden daha düşünceliydi. Sakin olmamı ve geride bıraktığıma odaklanmamı söylüyordu. İyisiyle kötüsüyle bitmişti ve önümde bir sınavı bırak, koca bir hayat vardı. Gelecek kocaman hayatın ihtimallerine kapımı açmalı ve geçmişin hasarlarını geride bırakmalıydım.

Eser de mesajımı görür görmez beni aramıştı. Bana kendimi iyi hissettirecek şeyler söylemeye çalışmıştı. Demişti ki insan, her zaman kendinden şüphe eden bir varlık olmuştur. Bu yaşlarda, özellikle, gerçekten önemli bir eşikten geçerken en kötüsüne odaklanmak gibi garip bir huyu vardır. O kadar kötü geçmediğine eminim." demişti. "Kendine sonuçları görene kadar vakit tanı."

Bu harika geri dönüşlere rağmen grupta hâlâ insanları darlamaya devam etmiştim.

18 Alert

Bugün

Siz: Ağlamak istemiyorum. (13.55)

Arılar ve Erkekler | TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin