Kıyamet günü 1: Niye böyle oldu? -2-
Eser, elimi tutmayı bir an bile bırakmadı. Sallana sallana yürüyüp masadan uzaklaştığımızda konuşmak istediğim konunun gerginliğini üzerimden atamıyordum. Bu bir dönüm noktasıydı. Bunun farkındaydım, Eser'in sakin yüzünde göremediğim endişe veya bizi ayrılmaya getirecek herhangi bir duygu, bu dönüm noktasının sadece benim için olup olmadığını düşünmeme neden oluyordu.
Kafamda kocaman bir yalnızlık ihtimali dönüyordu ve kararlaştırdığım fikri gerçekleştirmek için topladığım cesaret ölüyordu. Değişim istiyordum. Yeni bir başlangıç. Bu başlangıçta Eser, yine de yanımda olmak ister miydi acaba?
"Banka oturalım mı?" dedim, birkaç metre uzağımızdaki duvarın önüne koyulmuş bankı göstererek. Parmağımın ucundaki yere baksa da bisiklet yolunun kavşağından dönerken "Biraz daha yürüyelim." dedi, cevap olarak başımı salladım ama yürümeye devam ediyorduk zaten.
"İş başvurularından olumlu sonuç geldi mi?" diye sordum, aklımı meşgul etmek için. Bu soruyu birkaç kez sormuştum ama her seferinde cevap olumsuz olmuştu.
"Evet," dedi, kısık sesle önüne bakarken. "AVM'deki hamburgerci belgeleri toplamamı istedi. Onay alırsam pazartesi başlayacağım."
Elimi tutan elini, iki avucumun arasına alarak çekiştirdim. "Onay verirler ama değil mi?" diye sordum azıcık da olsa sevinmeye izin vererek. Bana sıcacık bir gülümsemeyle cevap verdi. "Tabii ki. Prosedür sadece."
"Hayırlı olsun şimdiden."
"Teşekkür ederim." Eser'in cevabıyla biraz daha yürüdük.
Göğün kararması, parkı aydınlatan yapay ışıkların arkasında kalmıştı. Uzaklardan bir yerlerden çocuk sesleri geliyordu. Ne sessizdik ne renksiz. Buna rağmen yaz akşamının serinliğinde hiç de iyi bir enerji yoktu aramızda.
Eser, durdu. Beni yolunun kenarından çimenlerin içine doğru çekti. Yavaş ve kaygısız adımlarla biraz uzağımızdaki ağacın yanına geldiğimizde oturduk.
"Tercihler bir haftaya açıklanır." dedi Eser, mutlu olmaya çalışmasına rağmen sesindeki kırgınlığı duymamak elimde değildi. Yaptığımız tercihlerin sonuçlanması, hepimizin şehir dışına çıkması, ondan uzaklaşmamız anlamına geliyordu. Eser'in içinde bulunduğu ruh hâlini öyle bir görememiştim ki olayın sadece ayrılığımız olduğunu sanıyordum. Öyle değildi. Senelerce çalışmanın ardından mezuna kalmıştı. Onu, oldukça yoracağını bildiği bir işe başlıyordu, bunun yanında ders çalışma temposunu da eksilteceğini sanmıyordum. Bütün bunlara ek, biz gidiyorduk. Olur da belki Yeşim kalır diye girdiği riske rağmen birimiz bile geride kalmıyorduk hem de. Yollarımızı ayırmıştık, hepimiz belli sapakları tercih edecektik ama Eser, geçtiği yolları bir kez daha geçecekti. Bunun ona kendini ne kadar kötü hissettirdiğini tahmin bile edememiştim.
Kendime odaklanmış ve bütün sonuçlar, benim yüzümde patlayacak sanmıştım. Bu yüzden konuyu uzatabildiğim kadar uzatmayı planlıyordum.
"Belki çıkmaz." dedim, ne dediğimi de tam olarak bilmeyerek.
Kaşlarını çatarak bana baktı. "Sıralaman tutmuyor muydu?"
"Bazılarına tutuyor." dedim omuz silkerek. Sesimdeki çekingenliği alan Eser, gülümsemeyi bir an bile bırakmayarak "Daha fazla oyalanamayız." diye mırıldandı. "Konuşalım gitsin."
"Benden ayrılmaya bu kadar hevesli olduğunu bilmiyordum." Eser'den ayrılmak istiyordum. Eser'i artık sevgili olarak hayatımda istemiyordum. Yine de son konuşmamızı yapmaya bu kadar hevesli olması zoruma gitmişti. Benden bu kadar mı sıkılmıştı? Bu kadar mı berbat bir sevgili olmuştum? Benden bu kadar kolay kurtulmasını isteyecek kadar ne yapmıştım ki? Nefret mi ediyordu? Benden nefret etmesini istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arılar ve Erkekler | Tamamlandı
Teen Fictionilk kelime: 11 aralık 2022 son kelime: 26 ekim 2024 *dikkat! bu bir çocukluk aşkı hikâyesi değildir* "Yoyo: Dikkat et, sağında arı var. Kendimi tutamadan sağ tarafımı kontrol ettim. Telefonuma döndüğümde homurdanıyordum. Ben: Evet, solumda da sen...