"Nasıl hissediyorsun?" Diye sordu Deniz.
"Harikayım, o kadar mükemmelim ki... Ya Deniz Allah aşkına, hastaneye bile gelmediler. Bu kadar mı battım onlara? Hastaneye gelemeyecek kadar mı nefret ediyorlar benden?" Dedim en sonunda patlayarak.
Acayip kırılmıştım. Bu kadar nefret edilecek bir şey yapmamıştım.
"Nefret ederlerse de etsinler. Sikerler onların nefretlerini. Hem, ne güzel batıyorsun onlara işte! Ben olsam mutlu olurdum." Dedi Deniz.
"Nasıl mutlu olurdun ya?"
"Ya bak şimdi, onlara batıyorsun demek, onların içlerinde bir yerde iyi yada kötü anlamda seni düşünmeleri demek." Demesiyle ofladım.
"Oflama." Dedi Deniz. Tekrar oflayacaktım ki telefonum çalmaya başladı.
"Kim?"
"Yabancı numara." Dedim dikleşerek. Telefonu açtım ve kulağıma götürdüm.
"Alo?"
"Ece, benim kızım Burak." Burak beymiş.
Şaka yapıyorsun? Anlamamıştık zaten.
"Merhaba Burak bey, buyrun?" Dedim her zamanki gibi mesafemi koruyarak.
"Ben senden bir şey isteyecektim kızım," derin bir nefes aldım. Her cümlesinde sanki herkese kanıtlamak istermiş gibi 'kızım' diyordu.
"Buyrun?"
"Seni evimize akşam yemeğine davet etsem... Gelir misin?" Diye sorduğunda gözlerim Deniz'e kaydı.
N'oldu dermişçesine göz kırptı.
"Bilmiyorum, bir bakmam lazım. Sonrasında haber veririm size." Dedim. Arkadan, n'oldu? ne dedi? gibi sesler geliyordu.
"Tamam kızım, bekliyorum." Dedi ve telefonu kapattım.
"Ne dedi?" Diye sordu hemen Deniz.
"Akşam yemeğine çağırıyorlar, sence? Hiç gidesim yok ya." Dedim arkama yaslanarak.
"Saçmalama kızım! Şans istiyorlar işte." Dedi Deniz hemen.
"Papucumun şansı, ne şansı ya? Şans nerede, ben neredeyim..." Dedim derin bir nefes alarak.
"Ne kadar efkarlısın ya! Biraz hayatın tadını çıkar, akışına bırak!"
Hayatım mı vardı benim akışına bırakacak, tadını çıkaracak?
"Hadi, hemen ara ve geliyorum de. Hadi, hadi, hadi!" Dedi ve telefonumu elime tutuşturdu.
Bende geri aradım.
Sende dünden razıymışsın ama yani, bu neyin nazı kardeşim?
"Alo?" Telefondan gelen heyecanlı sesin sahibi Burak beydi.
"Tekrardan merhaba Burak bey, işim yok. Sizde tamamsanız gelebilirim?" Dedim soru sorar şekilde.
"Tabi, tabi! Gel, bekliyoruz biz seni!" Dedi heyecanla tıpkı bir çocuk gibi. Yüzümde istemsizce bir tebessüm oluştu.
Gölge, neredesin? Kendini bir an önce göstermezsen Ece olarak kocaya bile kaçar bu, bir an önce belli et kendini.
"O zaman... Konum atarsınız?"
"Tamamdır, atarım ben. Dikkat et kendine." Dedi.
Sizde, sizde...
Telefonu kapattıktan sonra hemen ayaklandım.
"Hazırlanmam lazım, az vakit var zaten." Dedim.
"Ya iki dakika hazırlanırsın! Karargahta on saat mi veriyorlar hazırlanmanız için?" Demesiyle dank etti.
"Doğru... Doğru, askerim ben." Dedim boğazımı temizleyerek.
"Guten morgen! (Günaydın!)" Dedi bağırarak. Basbayağı dalga geçiyordu şu an benimle.
Bir insan ne kadar güçlü olursa olsun bir kırmızı çizgisi vardır. Benimde buydu, aile konusuydu.
Mal oluyordum. Ciddi ciddi, mal oluyordum.
Zaten öylesin.
"Sal beni ya!"
"Öf tamam, git hazırlan prenses!" Demesiyle tam kafasına yastık fırlattım.
Deniz gerçekten benim Gölge'den tamamen farklı olan tarafımı ortaya çıkarıyordu.
Arkamı dönüp Deniz'in odasına doğru ilerledim.
...
DÜZENLENDİ.
🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EMRET GÖLGE
Ficção AdolescenteBir kadın var, acısından kendini dağlara kapatan. Bu öyle büyük bir acı ki, dağlara gölge olacak kadar büyük hemde. O Gölge. Teröristlerin gölgesini bile göremediği Gölge. Ece... Gölge'nin ardındaki, güneşe aşık kız. Bu hikaye, güneşe aşık kızın gü...