Odama girmem ile Rüzgar'ı görmem bir oldu. Hemen kapıyı kapattım ve ona döndüm.
"Ne işin var senin burada!?" Dedim sessiz ama sitemli bir şekilde.
"Beni tanıyorsun yani?" Salak bu çocuk ya!
"Hayır değilim." Ha!
"Ne değilsin?"
"Salak dedin ya. Salak değilim." Lan!
"Onu dışımdan mı dedim ben ya?" Diye ağzımın içerisinde geveledim bir şeyler.
"O sen olamazsın ya?" Dedi kendine konuşur gibi.
"Efendim?"
"Yok bir şey. Seninle konuşmamız lazım." Abi bu beni nerden tanıyor ya!
"Nereden tanışıyoruz?"
"Onu sen söyleyeceksin işte."
"Çok mu acil?" Acil olmasa odama tırmanmazdı herhalde ya.
"Evet acil. Şimdi ben gideceğim. Bekle," deyip masanın üstündeki kağıda bir şeyler yazdı.
"Numaramı bıraktım. Bu gün görüşmeliyiz seninle. Ben şimdi geldiğim yerden geri gideceğim. Bana ulaş buradan yoksa yan haline."
"Her şeyi anladım da, halime neden yanıyorum?"
"Bana ulaşmadığın sürece her sabah benimle odanda karşılaşacağın için." Dedi ve hemen camdan girdiği gibi 2-3 dakika içerisinde geri gitti.
Bu kadar acil, ne olmuş olabilir ki? Bu gün planlarım vardı ya! Deniz ile buluşup şu Demirkan ailesinin eski kızını yani şu anki 'Ece Kara' olan kızı araştıracaktım.
Kafamdaki sorular ile ilk önce ne olur ne olmaz kağıttaki numaranın fotoğrafını çektim. Sonra banyoya girdim. Hava sıcaktı. Bu nedenle çok kısa olmayan rahat bir şort, üstünde oversize t-shirt giydim. Yaralarım hala acıyordu zaten. Bol giyinmek her zaman iyidir.
Ayağıma beyaz spor ayakkabı geçirdim. Telefonumu asker kimliğimi ve silahımı aldım aşağı indim. Herkese hitaben konuştum.
"İzninizle benim gitmem gereken bir yer var. Gittiğim yerde kahvaltımı yaparım." Demem ile herkes korku ile bana bakmaya başladı.
"Yine göreve mi gidiyorsun?" Dedi. Sesi titremişti...
"Hayır, hayır. Asker bir arkadaşım ile buluşacağımda. Oradan da Deniz'e geçerim. Akşam yemeğine yetişirim yani merak etmeyin." Demem ile derin bir nefes aldılar.
"Sen o Deniz'e git zaten. Gıcık kız." Ege'nin dediği ile gülmeye başladım.
"Bakıyorum da çok iyi anlaşmışsınız?" Dedim ima ile.
"Bak twin bana imalı imalı bakma kovalarım seni." Bak şimdi seni nasıl annemlerin ellerine atıyorum gör sen.
"O zaman sevgili Demirkan ailesi. Bir Ece klasiği yapıp ortaya bir bomba atıp kaçıyorum. Ege'ciğim, canım ikizim benim. Bize gelin mi geliyor acaba!?" Dedim abartarak. Sonra topukladım oradan.
Annemin en son "NE!" diye bağırdığını duymuştum. Ah benim canım ikizim ah. Kolay gelsin.
Arabaya bindim ve deniz kenarına sürdüm. Yaklaşık 30 dakika sonra ulaştım. O an arabada bildirim sesi yükseldi.
Kim:Canımın Yarısı🤍
-Seni öldüreceğim kızım duydunmu beni! Sen gittiğinden beri bir anne, 4 yenge ve 1 cadı babaanne ile uğraşıyorum! Beni aralarına almış soru soruyorlar. Yok diyorum inanmıyorlar. Neymiş 'benim kızım doğruyu söyler' peh, yesinler senin kızını!
Mesaj ile büyük bir kahkaha attım. Hüzünlü kekim benim...
Sonrasında ise fotoğrafını çektiğim numarayı telefonuma kaydettim ve mesaj yazmaya başladım.
Kime:Rüzgar
Ben deniz kenarındayım. 15 dakika içerisinde burada olmazsan basar giderim.
~konum~
Yazıp arabadan çıktım.
İlk önce bir pastaneden poğaça falan aldım. Kenarda karton bardak ile çay satan bir amcadan da çay aldım ve bir banka geçtim.
Beklemeye başladım.
Tam 14 dakikada gelmişti. Çok ciddiye almış lan bu beni. İlk izlenim önemlidir. İyi iyi...
"Merhaba." Dedi.
"Hoşgeldin geç oturda konuşalım artık şu 'acil ve önemli' konuyu." İmamı anladı ve konuşmaya başladı.
"Gölge'yi tanıyormusun?" Demesi ile içtiğim çay boğazımda kaldı ve öksürmeye başladım.
Hemen gelip sırtıma vurdu. Öküz lan bu.
"Ciğerimi söktün dur! Ölmediysem de senin yüzünden öleceğim!" Demem ile hemen durdu.
"Pardon ya bir anda panikledim."
"Sorun yok tamam."
"Ee sorumun cevabı?" Hiçte unutmazmış.
"Hangi sorunun?" Eee bir Ece atasözü derki 'paçayı sıvayabildiğin kadar sıva, bir şey kaybetmezsin.'
"Gölgeyi diyorum, tanıyor musun?"
"Evet tanıyorum. Onu tanımayan mı var? Hem bumuydu acil?" Ne yapayım emir vardı. Öğrenmemeliydi.
"Onun hakkında ne biliyorsun?" Neyin peşinde bu?
"Şu an neden gölgeyi konuşuyoruz biz? Bak gerçekten daha önemli işlerim var eğer bittiyse gidiyorum ben." Deyip ayaklandım ama bileğimden tutup geri oturttu beni.
"Bekle daha bitmedi." Of Acunmusun sen kardeşim bir anda söyle gitsin! Sinirleniyorum!
"Tamam, tamam. Söyle artık." Dedim derin bir nefes alarak.
"Sorumun cevabını alamadım?" Hay sorunada sanada...
"Gölge kendini hiç kimseye göstermiyor ki? Nereden bileyim ayrıca benimle ilgisi ne? Hem nereden tanışıyoruz biz kardeşim?" At yalanı...
𝗞𝗮𝗿𝗱𝗲ş𝗶𝗺 𝗱𝗲𝗺𝗲 𝗹𝗮𝘇ı𝗺 𝗼𝗹𝘂𝗿 ;)
Şu an yapma iç ses ya!
"Hani beni tanıyordun?" Dedi yarım ağız gülerek.
"Öyle bir şey demedim?"
"Odandayken beni tanıdın ama?" Dedi.
"Sen ne kadar akıllı bir şeysin ya! Hadi söyle artık!"
"Tamam ve kızım cırlama!"
"Kızın değilim ben senin! Düzgün konuş!"
"TAMAM, tamam hanımefendi." dedi sabır dilermiş bir şekilde.
"Tamam BEYEFENDİ! Kes hadi bak daha önemli işlerim var. Uğraştırma kardeşim. Hem, Acunmusun lan sen. Beklet beklet!"
"Bunu sen istedin direkt bodoslama dalıyorum o zaman."
"Ee bi zahmet."
"Ben bir şey tahmin ediyorum da. Şimdi şöyle-" derken sözünü kestim.
"Ne uzattın ya! 3 saniye içerisinde söylemezsen giderim kimse beni burada tutamaz! 1... 2..." Derken sözümü kesti. Kesmez olaydı...
"Gölge senmisin?"
...
Kestikk
884 kelime...Umarım beğenmişsinizdir.
Bu arada yeni bir kurguya başlayacağım bu gün tanıtım gelecek. Merak etmeyin bunun bölümleri her gün gelmeye devam edecek.
Aklımda ki kurguyu yavaş ilerleteceğim buna aynı şekilde bölüm gelmeye devam edecek. Ama bir orayada bakın beh :))
Bir sonrakiler bölüme kadar kendinize iyi bakın tekrar burada buluşalım.
'hayalet okuyucu olma beğen yorum yap'
Takip ederseniz de çok sevinirim<3
Hoşça kalınnnn🤍🤍🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EMRET GÖLGE
Ficção AdolescenteBir kadın var, acısından kendini dağlara kapatan. Bu öyle büyük bir acı ki, dağlara gölge olacak kadar büyük hemde. O Gölge. Teröristlerin gölgesini bile göremediği Gölge. Ece... Gölge'nin ardındaki, güneşe aşık kız. Bu hikaye, güneşe aşık kızın gü...