16) Fotoğraf

33 10 14
                                    

Deniz'in anlatımıyla

Hilâl bütün planı uygulatmış dediği her yeri gezdirmişti. Kaleye, göle, şelaleye ve koylara gitmiş az dururuz dediğimiz yerlerde bile en az yarım saat kalmıştık. Bu süre boyunca ayakta durmaktan ve yürümekten yorulmuş, deyim yerindeyse ayaklarımıza kara sular inmişti. İki kişi hariç ama. Rüzgar ve Hilâl hiç yorulmamış gibiydi. Biri milleti sinir etmek için elinden geleni yapıyor, diğeri hâlâ aynı enerjiyle gezmeye devam ediyordu. En son Gizem'in hepimiz yerine isyan bayrağını çekmesiyle Hilâl daha fazla uzatmayıp bizi yemek yiyeceğimiz restorana ilerletmeye başladı. Ama ne yazık ki restoran görüş alanımıza girdiği sırada etrafımızı saran köpekler yüzünden sevincim yarıda kaldı.

"Ya tutun şunları!" Poyraz'ı tuttuğum kolundan çekerek bir tur daha döndürdüm. "Gelme be üstüme! Hoşt!"

"Kızlar tamam. Sakin olun bir şey yok." diyen Güney'e ters bakış atıp hemen köpeklere döndüm. Bir tane de değillerdi ki!

"Ne yok ne yok? Üstümüze atlıyor hayvan!" Batu'nun neredeyse sırtına çıkmış bir şekilde kendini köpeklerden korumaya çalışan Hande, aynı zamanda laf yetiştirmeyi ihmal etmiyordu.

"Felaket tellalı olarak anılmak istemiyorum ama bunlar giderek artıyor mu acaba?" Enis biraz telaş barındıran sesiyle ileriye bakarak konuştuğunda anlık gafletle oraya döndüm. İleriden gelenleri gördüğümde gözlerim daha fazla açıldı. Ancak o sırada dibime kadar girenini fark edememiştim. Ettiğim an ise çığlığı bastım.

"Poyraz! Tut şunu! Geliyor, geliyor! Üstüme geliyor! Gitsene be! Sende tutsana!"

"Yav tutayım, tutayım da nasıl tutayım? Değirmen gibi döndürüyorsun beni?"

"Ben ne yaptığımı biliyor muyum sence?"

"Kulağım sağır oldu Deniz! Bir dur da şunlara bir şey yapabileyim." İleri atılacak olan Poyraz'a kolundan çekerek engel oldum.

"Yok yapma! Seni de ısırırlar şimdi!" Kafasını çevirip arkasında kalan bana baktı.

"Niye? Üzülür müsün?" Dediğine cevap bulamayınca biraz durdum. O da cevabı almaya niyetli olmalı ki aynı şekilde bana bakmaya devam etti. Üzülürdüm. Yine de bunu ona söylemeye pek niyetli değildim. Ama ne diyeceğimi de bulamıyordum.

Gizem'in yeri göğü inleten çığlığıyla kendimize geldik. Etrafını saran köpekler nedeniyle Güney'i boğmak üzereydi. "Gizem boğulacağım! Hem sen köpekten korkmazdın ki."

"Evet abiciğim kormazdım. Ama senin de dediğin gibi köpekten korkmazdım. Köpeklerden değil. Bunlar çete!" Güney'in boynuna biraz daha sarıldı. "Sende hemen boğulma bir zahmet! Sen nasıl polis oldun ya? Bu nasıl polislik? Kovsana şunları!"

"Böyle güzel diyologlarınızı böldüğüm için çok özür diliyorum ama şunlardan nasıl kurtulacağımızı bulsak daha hayırlı olmaz mı?"

Batu Hande'ye yaklaşan köpeği kovarken konuştu. "Doruk haklı. Az daha devam ederse kızlar yarım olacak."

Güney bize bir göz gezdirdi. Aklında plan yapıyordu sanırım. "Poyraz, Batu siz kızlarla burda kalın. Doruk, biz köpekleri kenara çekelim. Rüzgar, Enis sizde bize yardım edin. Kızlar, köpekler uzaklaşınca restorana gidersiniz. Ama acele etmeyin. Sakin olun." Hepimize tek tek bakarak ikna etmek ister gibi konuşmuştu. Daha sonra onlar köpeklere müdahale etmeye başlarken Melis'in sesini duydum.

"Doruk sen gitme."

"Niye?"

"Çok fazlalar. Korkuyorum."

Yakamoz Sevdası Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin