4)Karakol

74 18 10
                                    

 İnstagram hesabı: yakamoz_sevdasi      

Deniz'in anlatımıyla

    Şuan nerede miydik? Durun ben söyleyeyim. Tabi ki karakolda. Saki olmaya çalışıyorum elbette. Ama o şerefsizin haksız olduğu yere şikayet etmesini aklımdan atmadığım sürece sakin falan kalamam ben. Yine de deneyelim. Nefes al, ver. Nefes al, ver. Yok. Olmuyor. Bu zibidiler karşımda adam yerine koyulup konuşturulurken bir bardak da benim kırasım geliyor.

   Sorgular biçimde Eylül'e seslenen kişiyi görebilmek için sağıma baktım. "Eylül?"

   Güney kaşları hafif çatık şekilde bize doğru gelirken olayı anlamaya çalışıyordu. Yanlış hatırlamıyorsam Semra teyzenin oğluydu ve en önemlisi mahalledendi. Belinde gördüğüm silahla polis olduğü gözüme sokuldu. Mahalle, karakol, biz, Güney. Ağlamaklı yüz ifademle kafamı yukarı kaldırdım. Allah'ım lütfen bu olaydan kimsenin haberi olmadı. Yoksa çok fena rezil oluruz. Rezil olmayı geçtim bize rahat vermeyen olur.

   Eylül'ün yanında durup tek tek hepimize baktı. "Sizin ne işiniz var burada?"

   Eylül'ün diğer yanında güya kaçmasın diye duran memur arkadaş bize fırsat vermeden konuşmaya başladı. "Abi sen bu hanımefendileri tanıyor musun ya?" Sorusuna cevap beklemedi. Bizi gömme seansını açtı. "Kafası sarılı olan beyefendinin kafasında bardak kırmış yanımdaki hanımefendi. Hem ilk vukaatları da değil. Geçen hafta ev sahibiyle kavga edip gelmişlerdi." Eşekler tepsin seni. Boş boğaz.

   Konuşan memuru dikkatle dinledikten sonra bize döndü."Siz mi?"

   Ters ters bizim tüm vukaatlarımızı anlatan memura bakıp savunmaya geçti Eylül. "Evet biz. Ama kesinlikle hepsinin bir nedeni var. Mesela şu . Hayır cafeye geliyorsan yiyeceğini, içeceğini ye iç git di mi? Ama yok illa birilerini rahatsız edecekler." Amirin odasından bir memur çıkınca sustu Eylül. Konuşurken de gözlerini sürekli başka yerlere çevirdiği için Güney'in an ve an kararan bakışlarını görmedi.

  "Sinan amir sizi bekliyor." Memurun yönlendirmesiyle sırayla içeri girip yan yana ayakta dikildik. Koltuğuna yaslanmış, orta kiloda, saçlarında yer yer aklar olan, kırklı yaşlarda bir adamdı amir bey.

   "Bardağı kıran hanginiz?"

   Amirin sorusuyla Eylül bir adım öne çıktı. "Söyle bakalım, niye yaptın bunu?"

  Eylül daha ağzını açamadan şerefsiz sazan oturduğu deri koltukta ileri çıktı. "Niyesi mi var amir bey? Kırdı mı kırdı işte. İki dikiş var benim kafamda iki."

  Amir sazana yan bir bakış atında sustu. "Sen anlat kızım."

   Eylül ters bakışlarını sazandan çekip amire döndü. "Şimdi amir bey, bu şe.... yani şahsiyet benim çalıştığım cafeye bayağı gürültülü bir şekilde geldi yanındaki gereksizlerle birlikte. Bizim şef garsonumuz siparişleri almak için beni gönderdi. Ben gittim sabırlı sabırlı siparişlerini almaya çalıştım. Ama ne mümkün? bunlar bana yavşa..... yani bana gevşek gevşek şeyler söylemeye başladılar. İşte bir değil iki değil üç değil. En sonda eylenmek diyince ben de şarteller attı. E sonrada dayanamayıp kırdım kafasında bardağı."

   Sazan yine lafa atladı. "Evet. Canıma kasıt var amir bey."

  Bir adım daha attı Eylül. "Kafanı ortadan ikiye yarmadığıma şükret gerizekalı."

  Biraz geriye yaslanıp uzaklaştı. "Görüyorsunuz amir bey hâlâ beni tehdit ediyor. Hem benim avukatım nerede?" Sinirle derin bi nefes aldım. Hem suçlu hem güçlü diye buna denilirdi herhalde. Ayrıca bu gerizekalının avukatlığını yapan hangi ileri zeka onu da merak ettim.

Yakamoz Sevdası Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin