20)Maç

35 9 4
                                    

    Kelimelerin kifayetsiz kaldığı, gözyaşlarının sel olduğu bir dönemden geçtik. Allah depremde vefat edenlere rahmet, yakınlarına sabır eylesin. Tüm depremzede vatandaşlarıma acil şifalar diliyorum.

       Eylül'ün Anlatımıyla

   "Bugünlük bu kadar, çıkabilirsiniz." Ders başladığında beri duymayı beklediğim kelime nihayet hocadan çıktığında önümde göstermelik olarak duran defteri kapatıp ayaklandım. Yanımdaki çantamı da alıp defteri içine koymaya çalışırken hızla kapıya ilerledim. Bu adamın dersinden nefret ediyorum. Bu adamdan da nefret ediyorum. Bu dersi koyanlardan da nefret ediyorum. Gözlerim açık uyumayı öğrettiler bana resmen.

  Defteri zorla çantama tıkıp daha da hızlandım. Bir an önce açık havaya çıkıp ayılmam lazımdı. Çok sürmeden yolları kat edip dışarıya çıkabildim. Ekim ayının ilk günlerinin hafif esintisi yüzüme vururken derin nefes aldım. Üniversite maratonu üç hafta önce yine başlamıştı. Yazın rahatlığa alışınca okulun ilk zamanlarında bocalıyor insan. Ben de onu yaşıyorum.

  Kampüste ilerleyip Melis'in olduğu yere gittim. Yanında Kiraz ve Buse ile bir bankta oturmuş tıkınıyordu. Beni görünce yanındaki diğer poğaçayı direkt bana uzattı. "Deniz gitti mi?"

   Elini havada sallayıp ağzındaki lokmayı yuttu. "Çoktaaaaaan. Fulya abla gelebilirsen bugün erken gel demiş. Şansı yaver gitti. Dersi erken bitmiş."

  "Onu da iyi görüyorum son günlerdir. Eski hallerine geri döndü."

   Konuyu çok açmamak için Melis'e fırsat vermeden ben söze girdim. "Eninde sonunda olacak olan buydu. Herkes hayatında kısa süreli sorunlar yaşayabilir." Buse sözlerimi onaylar gibi kafa sallayıp çayından bir yudum aldı.

   Deniz'in hayatını altüst eden gerçeklerden sonra uzun bir zaman geçmişti. Bu süre hiçbirimiz için kolay geçmese de en çok yıpranan şüphesiz ki Deniz olmuştu. Ama dimdik ayakta durmuş kendini koyvermemişti. Yine de sessizleşmesi ve içine kapanması kaçınılmazdı. Gelişmeleri herkesin bilmesini istememişti. Biz de isteğini yerine getirip halini fark edenlere ufak tefek sıkıntılar yaşadığını söylemiştik. Yani çok az kişi dışında bilen yoktu.

   "Offfffffff! Bu okullar niye başladı? Ben ne güzel geziyordum." Normal giden konuşmasını son cümlesiyle bozan Kiraz'a gözlerimi devirmekle yetindim. Benim yerime Melis sözlere döktü içindekileri.

  "Daha ne kadar gezecektin Kiraz? Daha ne kadar gezebilirsin? Her gün bir yerdeydin zaten. İnsan tatilde bile iki gün evinde oturayım demez mi ya? Sen yorulmuyor musun gezmekten?"

  Derin bi "Ayh!" çekti Kiraz. "İçiniz ölmüş sizin. Tatil demek gezmek demek, evde oturmak değil."

  "Bana göre tatil dinlenmek demek. Oradan oraya gezip yorulmak değil. Üniversite zaten yorucu."

  Yanında oturan Buse'ye  hafiften yüzünü buruşturup baktı. "Sabahın köründe kalkıp iki üç saati saçları ve makyajıyla uğraşarak geçiren sen mi söylüyorsun bunu?"

   Son lokmamı da ağzıma atıp avcumun içindeki kağıdı buruşturdum. "Ben en azından evde oluyorum."

  Kiraz ve Buse kendi aralarında tartışmaya girerken Melis'e baktım. O da poğaçasını bitirmiş meyve suyunu içiyordu. Bitirince boş olan elimi uzatıp çöpünü aldım. On adım ötedeki çöp kutusuna atıp tekrar geri döndüm. Ben gelene kadar Melis ayaklanmıştı. "Size iyi tartışmalar, biz gidiyoruz."

   "Sağol sağol." diyen Kiraz Buse'ye sataşmaya devam etti. Biz de yürüyerek çalıştığımız yerlere ilerlemeye başladık.

   "Hilâl akşam bir şeyler yapalım diyor."

Yakamoz Sevdası Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin