Dünya üzerinde verdiğimiz her karar, yaptığımız her seçim belli bedelleri yaşamak zorunda bırakılacağımız belli sonuçları beraberinde getirir. Kelebek etkisi gibi en ufak bir hareketimiz bambaşka sonuçlara maruz bırakır bizi. Tam düşünmeden yapılan bir çok eylem çamura batırır, çırpındıkça batar battıkça çırpınırız.
Ben düşündüm sanıyordum, enine boyuna her şeyini düşündüm. Evet, en doğru karar bu başka seçeneğim yok kötü bir getirisi de olmayacak sanıyordum. Değildi, tek başıma veremiyordum bazı kararları. Ne kadar kral olmuş olsam da her şeye gücüm yetmiyordu.
Sarayımdan farklı bir sarayda, yatağımdan farklı bir yatakta gözlerimi açtığım bu ikinci günde yorganlar altına girip sadece uyumak istiyordum. Bir kraldan çok çaresiz hissediyordum, krallar çaresiz hisseder miydi?
Kafamı sola çevirdim güç bela. Tam manasıyla hala kendime gelmiş sayılmazdım. Bu küçük kurtçuğun feromonları iki gündür içimdeki intikam ateşini güzel besliyordu. Dün gece oturduğu koltuk artık boştu. Ben uykunun kollarına tamamen daldığımda çıkmış olmalıydı. O kadar uzun saatlerdir uyuyordum ki hava tekrar aydınlanmaya başlamıştı.
Usulca kalktım yataktan, zaten aksi pek mümkün değildi en ufak ani hareketimde başım dönüyordu. Duş almak istiyordum, bu şekilde daha fazla gezemezdim. Büyük ihtişamlı altın bordo ve siyahla bezenmiş odanın içerisini inceledim bir süre. Bir kral odasına yakışır biçimde süslüydü. En azından Kral Taehyung'un odası olduğu en ufak detayından belliydi. Büyük çalışma masası, arkasındaki yine büyük kitaplıklar kocaman aynalar ve sıra sıra dizilmiş sarı mumlarla büyüleyici bir yerdi. Taehyung kokuyordu. Her bir metrekaresi Taehyung'un kokusuyla yıkanmış gibiydi.
Sağ taraftaki küçük kapı ilişti sonra gözüme. Aradığımı burada bulabilecekmiş gibi hissediyordum. Yine siyah üzerinde küçük işlemeler olan kapıyı ittirdim usulca. En ufak bir çekinme belirtisi göstermiyordum. Duşa ihtiyacım vardı, duş alacaktım. Kapıyı açar açmaz görüş açıma giren büyük bronz küvetle mutluluktan ağlayacak kıvama gelmiştim. Küvetinin üzerinde bile küçük zarif işlemeler vardı. Elini değdiği teninin değdiği her yerde çiçekler açıyor gibi bir izlenim bırakıyordu.
Küvete yaklaştıkça içinin dolu olduğunu fark etmiştim. Su doldurmuşlardı içerisine çoktan. Kenarda küçük küçük şişelerde sabunlar kremler bulunuyordu. Burası daha önceden hazırlanmıştı.
Üzerimdeki kıyafetlerden bir çırpıda kurtulup çok da düşünmeden attım kendimi gösterişli küvetin içerisine. Sıcak su her bir vücut hücreme işlerken daha iyi anlıyordum şu iki gündür çok fazla yorulduğumu. Saatlerce uyumuş olmama rağmen göz kapaklarım hiç uyumamışım gibi zonkluyordu. Kafamı arkaya yaslayıp göz kapaklarıma istediklerini verdim bir süre. Sıcak suyun içinde gözlerim kapalı uzanırken asla susmayan beynim yine konuşmaya başlamıştı bir yerlerden.
Kenarda gördüğüm küçük şişeleri kurcalamaya başladım hiç biri Taehyung'un kullandığı kokulara benzemiyordu. Daha çiçeksi ya da meyvemsi kokulara sahiplerdi. Hangisi olduğun çok da umursamadan bir tanesini seçip almıştım. Her ne kadar asla buradan çıkmak istemesem de bir noktada çıkmam gerektiğinin farkındaydım, lakin diyorum ya zamanı durdurmak ve burada kalmak istiyordum. Dışardaki sorumluluklardan sonsuza kadar kaçmak istiyordum. Taehyung'la konuşmak istemiyordum -her konuşmamızın sonunda kendimi baygın buluyordum çünkü- sarayıma dönmek istiyordum fakat dönsem ne olacak orasını da kestiremiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
crown from enemy •taekook
Fanfiction•omegaverse •enemiestolovers •yetişkin içerik "keserim nefesini, güvenme seni sıkıca saran kollarıma. tatlı tatlı alırım canını, ağırlandığın yatağım son nefeslerin için mezar olur." Senin depremlerinin çığlığı bende, yangının koru bende, ulu çınarı...