•önceki bölümü atlamayalım bebişler, iyi okumalaar ♡
Gökyüzünün bütün kışa tezat açık olduğu bir gündü, soğuktu lakin güneş ve bulutlar tepede salınıyordu. Güzel, bir o kadar da mühim bir gündü esasen.
Büyük saray bahçesinde bir curcuna hakimdi. Neredeyse bütün saray çalışanları omega alfa fark etmeksizin harıl harıl çalışıyorlardı. Etrafa yayılan hoş kokulu bir çok çiçekle güzel bir yol yapılıyordu mihraba doğru. Davetlilerin oturacağı, ziyafetin verileceği ortam en ince tül ayrıntılarına kadar son kez düzenleniyordu. Dönemin en zarif aynı zamanda en gösterişli düğününe hazırlanıyorlardı.
Bir ay geçmişti. Kra Kim ve Kral Jeon'un birlikte kim hanedanlığının topraklarına düğün niyetiyle geldikleri günün üzerinden tamı tamına bir ay geçmişti. Bu bir ay boyunca birbirlerini sadece yemek masalarında görmüş olan ikili, sanki kendi birlikteliklerini kutladıkları özel bir gün değil de nezakaten katılacaları bir davet gözüyle bakıyorlardı olan bitene. İkisi de yorgundu fakat gururları inatçılıkları yorgunluklarını hep gölgeliyordu. Arabada yapılan 'arkadaş' yaftalamasının ardından, arkadaş bile olamamış iki yabancıya dönüşmüşlerdi bu süreçte. Birbirleriyle ilgilenmiyorlar bir odada baş başa kalmamaya özen gösteriyorlardı, doğrusu bu özeni kral kim gösteriyor, kral jeon da uyum sağlıyordu sessizce.
Arabada da denildiği gibi delta kral düğünle ilgili hiç bir şeye elini sürmemişti, düğünle ilgilendiği tek nokta hemen arkasından yapılacak olan toplantıydı. Kral jeon ise önemsenmemenin verdiği kırgınlıkla sinmişti odasına. Bırakın davet organize etmeyi mecbur kalmadıkça odasından çıkmıyordu. Her ne kadar sızlanıyor olsa da bütün detaylarla jimin ilgilenmiş hatta krizleri ufak fırsatlara çevirip başkomutan alfa yoongi'yi her işinde peşinde koşturmuştu. Alfada katiyen şikayetçi değildi fakat delta kraldan ölümüne korkuyordu. Arsız omega prensin ona olan her yaklaşmasında idamı oynuyordu gözleri önünde.
Kendisine verilen odanın minik balkonundan aşağıdaki koşuşturmacayı izliyordu jeongguk yüzündeki belli belirsiz tebessümle. Jimin, Yoongi'nin seçmesi için ellerinde altın ve beyaz renkli tüller tutuyor sabırsızlıkla dudaklarına bastırıyordu. Yoongi beyazı seçer seçmez büyük bir coşkuyla alfayı sırtından ittirmeye başlamıştı, ne kadar tatlı göründüklerinden haberleri yok gibiydi.
Seokjin'e ilişti gözleri, masaların üzerindeki tabak çatalları düzenlerken bir yandan da yanlış dizen hoseok'un ellerine vurup pek de tatlı olmayan bir biçimde doğrusunu gösteriyordu. Kıkırtısı büyüdü jeongguk'un. Burada geçirdiği zaman boyunca onu sadece seokjin ve hoseok'un bu hoş arkadaşlıkları eğlendirmişti. Ne zaman kendisini gülümsüyor olarak bulsa çevresinde bu ikisi mutlaka olmuş oluyordu.
Pek mutlu sayılmazdı zira, mutlu bir şekilde girmediği bu topraklarda geçirdiği zaman boyunca da mutlu hissetmemişti. Aklına kendini çoktan kazımış olan kral şimdilerde bakışlarını bile esirgerken buraya geliş amacı umrunda bile olmamış ilk bir kaç gün rahatsızlandığını söyleyerek odasından dışarı adım dahi atmamıştı. Büsbütün çekmişti kendini. O nefret dolu kendisine değmemeye yemin etmiş bakışlar altında ezilmektense onun gözünün önünde durmaz, mümkün olduğu kadar az karşılaşırdı onunla fakat bu planı da yıkılmıştı avuçları arasına gün itibariyle. Aynı odada kalacaklardı artık, nasıl birbirlerinden kaçabilirlerdi ki? Aynı yatakta uyuyacaklardı yine çok değil bir bir buçuk ay öncesindeki gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
crown from enemy •taekook
Fanfiction•omegaverse •enemiestolovers •yetişkin içerik "keserim nefesini, güvenme seni sıkıca saran kollarıma. tatlı tatlı alırım canını, ağırlandığın yatağım son nefeslerin için mezar olur." Senin depremlerinin çığlığı bende, yangının koru bende, ulu çınarı...